Bu Blogda Ara

9 Temmuz 2011 Cumartesi

COĞRAFİ ETKENLER /// YERLEŞİM /// YAPI MALZEMELERİ /// İKLİM /// TARİHSEL KRONOLİJİSİ /// İSMİ VE KURULUSU /// TARİHÇESİ VE YÖNETİMİ /// YAKIN TARİHİ

COĞRAFİ ETKENLER


COĞRAFİ ETKENLER ŞİRİNCE’NİN YERİ, KOMŞULARI VE MAHALLELERİ
Dünyanın yedi harikasından biri olan;Efesi, Artemis Tapınağını, Arvalya’ya kadar uzanan sayısız kalıntıları, Bülbül Dağı, Panayır Dağı, Çamlık yokuşu, Belevi ve Aya suluk Tepesiyle, liman kent Kuşadasıyla, (Frenklerin değişiyle “SCALA-NOVA”) bir bütündür yüzyıllardan beri Şirince...
Seferihisar’dan Dilek Yarımadasına kadar uzanan ve Kuşadası körfeziyle çevrelenen
kıyı bandında yer alan Efes(EPHESOS), kuzeyden güneye; LEBEDOS , KOLOPHON, KLAROS, NATION, NEOPOLİS, PHYGELA, PİRİENE ile doğuda MAGNESİA gibi antik kentler bulunmaktadır. Bu antik kentler Şirince’ye günübirlik mesafededir. Şirince, kıyı Ege bölümünde denizden kuşuçumu 12 km içerisindedir. Karayolu ile Selçuk ilçesinden 7 km uzaklıktadır. 38*-00’ kuzey enleminde 27*-30’ doğu boylamında bulunmaktadır. İzmir iline bağlı Selçuğun bir köyüdür.
Şirince ... Çevresindeki yerleşim merkezleri: Güneybatısında Efes, Meryem ana, Çamlık, Kuşadası. Batısında Selçuk, Pamucak sahili. Doğusunda Selahattin ve Çam köy. Güneydoğusunda Balatçık Kuzeyinde ise Belevi ve Tire bulunmaktadır.
Ulaşım
Şirince'ye Selçuk içinden doğu (dağ) yönüne sapan 8 kilometrelik bir asfalt yoldan ulaşılıyor. Selçuk garajından köye her saat başı dolmuş var.

Otomobille gelirken, İzmir-Aydın otoyolu Selçuk çıkışından 12 km sonra, Selçuk kent girişinde sola sapınız.

“Kırkınca ve Çevresi (Su yolları Haritası)”

ENGEBELERİ – AKARSULARI ve AFETLERİ, FAY HATTI

Şirince’nin en alçak yeri merkezidir. En yüksek yeri ise Beylik Tepesidir. Şirinceli buraya “Beylik” veya “Bayır” demektedir. Burası köyün yazlık bölümüdür. Selçuk yolunda Şirince ye tırmanan viraja kadar giden yol çevresine “Boğaz” denilmektedir. Boğazdan sonra yukarıya tırmanarak doğu istikametinde sırasıyla; Efe Durağı, Manastır, Maden, Beylik Yolu gibi yerleşim yerleri vardır. Köyün etrafında arazinin eğimli ve dik dağlarla çevrili olduğundan bir çok dere ve akarsular Menderes nehrine kadar uzanmaktadır. Bununla beraber birçok su miktarı az olan derecikler bulunmaktadır.

Köy I. Derecede deprem bölgesindedir. Çok çeşitli ve farklı zamanlarda oluşmuş yer şekillerine sahip olduğundan Şirince ve çevresi iç batı Anadolu yani Afyon-Dinar merkez olmak üzere Ege Denizine kadar uzanan oradan da Alp-Himalaya kıvrım kuşağında yer alan Yunanistan ve daha batısına kadar uzanır I. Derecede Fay Hattı içindedir.








Geçmişte İzmirli tarihçi “SLAARS”’a göre sırasıyla 16 haziran 1778 tarihinde İzmir’de çok şiddetli bir deprem olmuştur. Tüm camilerin minareleri yıkılmıştır. Deprem 2 Temmuz ve
4 Temmuz tarihlerinde tekrarlamış. 1801 yılında meydana gelen depremler hakkında sadece çok şiddetli olduğu konusunda bilgi bulunmaktadır. Depremlerin önemi çok büyüktür. Çünkü tarihsel yapıların çok daha uzun ömürlü olması ve yüzyıllarca yaşaması gerekir. Deprem ise buna en büyük engeldir.

“Kiliseden manzara”
















YERLEŞİM

Şirince yerleşimi: Şirince geçmişte 1800 naneden oluşmaktaydı. Fakat günümüze kadar sadece 200 ev kalabilmiştir. Bunu Depremler ve doğal etkenlere ile 1922 de terk edilişteki talan edilişine bağlıyoruz.
Köy “hilal” şeklindedir.İki mahallesi bulunmaktadır. Mahalleler batı ve güney yönündedir.
Güneydeki “İSTİHLAS” , batıdaki ise “İSTİKLAL” mahallesidir. İstihlak ve istiklal isimleri
Beylikler döneminden kalmadır.
İSTİHLAS: Bir şeye sahip olma , kendi himayesine geçirme . “Kurtarma ,kurtarılma” anlamında.
İSTİKLAL: “Kendi başına olma ,
Kimseye bağlı olmama” anlamındadır.
İstihlak mahallesi bir sokakla kesilir ve kuzeye bakan sırtta başlar, kuzeye doğru iner.
Bu sokağın sonu köyün çarşısını oluşturmaktadır.
Köyün kuzeyinde Küçük Menderes vadisine bakan sırtlarda
“Kuş İni” adı verilen Roma dönemine ait yapay bir mağara bulunmaktadır. Çevresinde ise çok iyi kalitede beyaz mermer
bulunmaktadır. Yaya olarak 1 saat
mesafededir. Kara yolundan gidilirse Pranga Çiftliğinin üstünde ve yaklaşık 350 metre
yükseklikte bir oyuktur. Boğazda da bir mağara bulunmaktadır. Bu mağara tarihi “SÜTLÜPANAYA”
mağarasıdır.Eski kaynaklarda “PANAYA KAPULU” olarak geçmektedir. Dido SOTİRİOU romanında (matomena homata ,kanlanan topraktadır / Benden Selam Söyle Anadolu’ya) bu mağaradan bahsetmektedir. Dr. Erol ATALAY 1982’de bu mağarayı arkeolojik açıdan incelemiştir. Mağaranın girişinde bir Kaya Mezarı bulunmaktadır. İçeriye ancak sürünerek girile biliniyor. 70-80 metre derinliktedir. İsa’dan sonra 13.yüzyıldan bu yana kullanılmakta.
Mağara girişinde silik de olsa izlene bilinen Freskler bulunur. Bunlar Hıristiyan Azizlerine
İlişkin fresklerdir. Duvarlarına ise Çirkinceliler çeşitli yazılar kazımışlar.
Mesela;”EY İSA YARDIM ET” ve “TANRININ KÖLESİ KÖLE SOTİRİKOS” gibi...
Boğazda mağaradan başka su kemerleri bulunmaktadır. Bu su kemerleri ünlü St.JEAN Kilisesine su ulaştıran Orta Bizans döneminde yapılmış su yolunun bir parçası durumundadır.
Bir başka su yolu ise Çirkince’den. Güneyinden çıkıp Efes’e doğru Ayasuluk’tan geçen su kemerleridir. (DİDO SOTİRİOU . BAKINIZ)
Çirkince boğazında bir de çay bulunmaktadır. Bu çayın ilk çağdaki adı “KLEASEAS”
tir. Efes’e giden suyun başına ilişkin kalıntılar , Belevinden başlar. Kuzeyindeki dağa Şirinceliler “Elemen Dağı” diyorlar. Dağın doğusundaki parçasına “Selahattin Dağı” deniliyor.

“(Su kemerleri) Boğazdakiler” Pranga suyunu,Selçuğa aktaran su kemerleri



Şirince’nin batısını kesen yükselti ise” BEYLİK TEPESİ” dır. Tepeden bakıldığında Efes Ovası ve Pamucak sahili görülmektedir. 650-750 metre yükseklikte olan Beylik Tepesi üzerinde ilerleyen orman yolu Çamlık köyüne çıkar. İzmir-Aydın karayoluyla Selçuk, Efes, Meryem ana, Kuşadası gibi tarihi ve turisttik mekanlara 9 km.lik orman yolu ile ulaşabil-
lirsiniz. Köyün kuzey doğusunda ilerleyen , “Karıncalı yokuşu” denilen yokuşun ardında, köyü Ortaklar ilçesine bağlayan orman yolu bulunmakta.
Orman yolu üzerinde “Hayriye Mevkii” denilen yerde yıkılmış evlerin ve bazı kalıntıların bulunduğu eski bir yerleşim bulunmaktadır. Daha sonra Selahattin Köyü ve Ortaklar İlçesi bulunmakta.



“SU KEMERLERİ” SELÇUKTAKİLER


YAPI MALZEME KAYNAKLARI

Şirince evlerinin başlıca taşıyıcı malzemesi olan ahşap, Türk evi coğrafya sınırlarını tanımlar. Gerçekten bu ev tipi ahşabın bolca bulunduğu yerlerde gelişmiştir. Ege bölgesi, Ege Adaları, İç Anadolu, Güney Anadolu, Mısır gibi yerlerde ana malzeme taş veya kerpiç
olan başka ev tipleri de oluşmuştur.
Ahşap yapı malzemeleri yörelere göre değişik boyutta, kesitte ve teknikte hazırlanmıştır. Karadeniz kıyılarında kestane en güvenilir ağaçtır. Batı ve kuzey Anadolu ‘da meşe, sarı çam, Akdeniz ve Toroslarda sedir, selvi ve ardıç tercih edilen ağaç türleridir. Bina içlerinde daha çok çam türleri kullanılır. Temel ve zemin kat duvarlarında kullanılan taş her yörede bulunur. Dolgu malzemesi taş, kerpiç, tuğla ve ahşap olabilir. Bağlayıcı olarak çamur ve kireç harcı kolaylıkla sağlanan geleneksel yapı malzemesidir. Örtü malzemesi olarak kiremit yaygındır. Yapı malzemelerinde yöreye göre değişiklikler gösterir. Bazı yörelerde kesme taş, bazı yörelerde ise ahşap hatıllı moloz taş daha çok görülür. Genellikle rutubetli ve rüzgarlı kıyılarda dış yüzey ahşapla kaplanır, diğer yörelerde ise kireç harçla sıvanır.
Çatı örtüsü, ormanlık yörelerde ahşap (pedavra) diğer yörelerde çoğunlukla oluklu kiremit kullanılır. Ahşabı az olan yörelerde ince yatak taşının doğal olarak çıkartıldığı yörelerde taş kaplama olabilir.
Buna göre Şirince’de malzeme yapı kaynak; Genel olarak metomorjik kayaçlar bulunmaktadır. Bunlardan başlıcalar Gnays ve Fillad (Killi Şist)’tır. Şirince’nin kuzey kıyısı
Kireç taşı yükseltileriyle belirlidir.Güneyindeki yükselti koyu renkli killi şistlerden oluşmuştur.


Her iki taş türüne şirince evlerinin temel ve zemininde kullanılır. Dolgu malzeme
Taşı olaraktan kullanılır. Bazı evlerde kerpiç ve ahşap kullanılmıştır. Bağlayıcı malzeme olarak “Çamur” ve “Kireç Harcı” gelenekseldir.
Örtü malzemesi olarak oluklu kiremit yaygındır.
Şirince evlerinin başlıca taşıyıcı malzemesi olarak kullanılan ahşap Şirince ormanlarından temin edilir. Genelde sarı çam, kızıl çam, çınar, kestane, selvi, ardıç, dut, meşe yaygındır.
Kuzey batı yönünde bulunan madenden temin edilen killi şist ve kireç taşı ince ve renklidir. Temel yapı malzemesi olarak kullanılır. Sokaklarındaki Arnavut kaldırımlarının yapımında da kullanılır. Bazı özel yapıların dış ve iç mekanlarında iyi kalitede mermer kullanılmaktadır. Evlerin içlerinde ve dışlarında sütun, konsol kaldırım, eşik olarak kullanılır.

Manastır ve Kiliselerin süsleme malzemesi olarak kullanılmıştır. Mermer; Köyün kuzeyinde Küçük Menderese vadisine bakan sırtlarında Kuş İni mağarasının önünde ve çevresinden temin edilmiştir.
Köyün kuzey batı yönünde bulunan killi şist ve kireç taşı madenin 100 metre doğusunda Orta Bizans döneminde tuğla üretmek için yapılmış ocak kalıntısı bulunmuştur.
Bazı evlerde görülen pişmiş tuğladan yapılmış künkler , buna benzer ocaklarda üretilmiştir. Künkler duvar içlerinde ocaklardan bağlantıyla ısının ev içinde daha fazla yayılmasını sağlamak amacı ile kullanılmıştır.

İKLİM ve BİTKİ ÖRTÜSÜ
Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak . Kışları ılık ve yağışlıdır.
Selçuk ile arasındaki sıcaklık farkı yüksektir. Şirince hem yükseklik hem de konum itibariyle
Selçuk’tan daha serindir. Bu nedenledir ki yaşamak için yazlık ve kışlık çevre değiştirilerek
Bağ ve yayla evlerine göçülür.Vadilerin yan yamaçları üzerinde bulunan Şirince köyü ve merkezi kışları daha sıcak ve ılık, rüzgara kapalı olduğundan kışlık ikamet bölgesidir.
Evlerde ise kışlık ve yazlık evler olarak odalar yapılmıştır . Yazlık ikamet bölgesi olarak yüksekte olan “Beylik ve Beylik içi” denilen bölgelerde bağ ve yayla evlerinde yazı geçirirler. Burası hava akımlarına açık,yaz aylarında serin , kış aylarında çok soğuktur. Yazlık ikamet bölgesidir.
Nem oranı mevsim normallerinde % 60-80 arasındadır. Yıllık ortalama yağış miktarı 750-800 mm. arasındadır. Mart ve nisan yağmurları çok fazladır. Öyle fazladır ki köyün bütün yeraltı ve yerüstü su kaynakları dolar taşar. Yıllık kar yığışı gün sayısı sadece 3-5 gündür. 1998 yılında yağan yağmur, son 20 yılın en fazla yağış alan yılıdır.
Bitki örtüsü de iklime bağlı olan bitki örtüsüne sahiptir. Tepelerde asıl bitki örtüsü çamdır. Sonradan açılan yerlerde ve kayalık kesimlerde makiler ağırlık kazanmaktadır. Bunun yanında hem Şirince’nin geçimini sağlayan hemde yüzyıllardan beri yaşamakta olan; kestane, ceviz, çınar, söğüt, ardıç, kızıl çam, fıstık çamı, zeytin gibi yaşlı ağaçlar geniş yer kaplar.
Ayrıca köyde ana geçim kaynaklarından olan:
Elma, armut, kiraz, şeftali, zeytin, incir, üzüm susam, buğday, yetiştirilmektedir.

Dido bu konu hakkında romanında şöyle söylüyor;”_ve dört bir yandan fışkıran akarsuları ne kış, ne yaz, kesilmez türküsü...Buğdayla arpa yetiştiği vakit tarlalarımız altın yaldızlı bir denizden farksız olurdu. Bizimkiler bu verimli dalları, ürün bolluğundan yerleri yalayan dalları, özsuyu dolu yusyuvarlak, simsiyah, pırıl pırıl zeytin ağaçlarına başka yerde rastlanamaz .” demekte idi.
“Manzara”
Yörenin içme suyu kaynakları çok fazladır. Gerek yer altı gerekse yerüstü olarak oldukça zengin olan su kayakları içme suyu ve sulama olarak bahçelerde kullanılmaktadır.
( THE TİMES ATLAS OF WORLD)
*OSMANLI İMPARATORLUĞU SINIRLARI İÇİNDE İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ-
T.CUMHURİYETİ.
İklim ve bitki örtüsü tablosu


B-) TARİHİ ETKENLER

ŞİRİNCE KÖYÜNÜN TARİHSEL KRONOLOJİSİ
M.Ö----- Sadece ufak değerli ve değersiz kalıntılar bulunmuştur.
M.S------ Bizans ve Roma yapısı küçük parça kilden yapılmış kandiller, Roma şehir paraları, Bizans paraları ve Efes bölgesinde kullanılan üzerinde arı veya Artemis bulunan paralar bulunmuştur. (30 m.ö.-m.s. 395 Roma ve m.s 400-1453 Bizans’tır.)
1071------1299 Selçuklu Uygarlığı etkinde başlamış ve etkisinde kalmıştır.
1256-----Bölgede ve Anadolu’da Beylikler Dönemi başlar.
1376----- Ayasuluk’ta Aydınoğlu Beyliğinin varlığına dair kalıntılardan; bir çok cami, hamam, taş köprüler, su kemerleri ve bunlardan en önemlisi İsa Bey Cami, Merhum Aydınoğlulu İsa Bey tarafından 1376 tarihinde yaptırılmıştır.
1425----1426 Aydınoğlu Cüneyt’in Öldürülmesi ile Ayasuluk ve çevresindeki yerler Osmanlı İmparatorluğu Denetimine geçti.
1450----- Yaklaşık olarak verilen bu tarih Şirince’ye azad edilen 40 kişi tarafından Aydınoğlu Beyliği döneminde kurulduğu tahmin edilmekte. İsim olarak ise ünlü Kiepert Haritalarında; “Kyrkindje, -Kirrkindsche, -Kirkidje, -Kırkıca, -Kırkınca” olarak görülmektedir.
1583------ 571 no’lu Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü arşivinde Aydın Vakıf Defterindeki ismi, Çirkince olarak görülmektedir.
12 eylül 1698 tarihi ile 10 şubat1702---------- Tarihleri arasında bölgeye gelen , İzmirli ve bir şirket sahibi , eski papaz ve saygın bir bilgin olan EDMUND D.CHİSHULL’ UN yazdığı günlüktür. “Kirkince” olarak bahseder.
16 haziran 1778----- Slaars’a göre bu tarihte çok şiddetli olarak, meydana gelen depremle, İzmir ve çevresinde bir çok yapı yıkılmıştır.

1805------ (Daha önce yapılmış olan ) Vaftizci Yahya Kilisesi, Heliopolis’in kutsal rahibinin emri ile ve Siphnos’lu Kallinikos’un lütfuyla yapılmış olan kilise tamamlanmış. 1805 tarihinden önce bilinmeyen bir tarihte yapılan kilise 16 haziran 1778 tarihinde meydana gelen depremle yıkılmış ve 1805 tarihinde yeniden yapılıp tamamlanmıştır.
1856-------- Rum yerleşim bölgelerini kısaca özetleyen bir gezgin ve yazar olan Udicini, 1856 (2. cilt, sayfa 171) Anadolu’daki Rum yerleşim modeli; “Rum ahalisinin, “Köyleri”, deniz kıyısından içerilere doğru bir-iki günlük yolun ötesinde (yürüyerek) de bulunabiliyordu. Smyrna ve Kuşadası Limanlarına yakın Kırkınca Köyü, bu köylerden biridir.” diyor.
1857-------- Tarihinde yazılmış bir elyazmasında vergiler hakkında; Mac Farlane , (el yazması) cilt 1,dosya 157.
1890-------- Tarihinde Vital Cuinet’e göre Aydın Vilayetinin İzmir Sancağı, Kuşadası kazasına bağlı, Kirkince...
14 Ekim 1892-------- Çirkince Köyü, muhtarı; Avukat Konstantinidis'tir.
1914----- I.Dünya Savaşı tüm şiddeti ile Anadolu’da kendini gösterirken, Osmanlı Hükümeti köyün gençlerini “Amele Taburu” denilen birliğe kaydeder.
1918------ Savaş bitti ve Amele Taburundan sağ kalanlar Şirince’ye geri döndüler.

17 mart 1919------- Yörenin nüfusunu belirlemek için Mudafa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyetinin 17 mart 1919 tarihinde İzmir’de yayınladığı bildiride çıkan sonuca göre; ismi Kırkınca, 4000-4500 Rum, Kuşadası’nda bulunan maliyeye vergi vererek yaşarlar.
15 mayıs 1919------Yunan işgali amacıyla İzmir’e girdi. Çirkince’deki Rum halk büyük coşku ile karşıladı.
22 ağustos 1922-----15 Mayıs 1919 tarihinden bu yana süren Yunan işgali, Türk Kurtuluş Savaşını noktalayan 22 Ağustos 1922 Büyük Taarruz Zaferi Yunan işgalinin sonu oldu.
9 Eylül 1922----- Türk orduları İzmir’e girdi. 11 Eylül tarihinde Paris kaynaklı Atina Gazetesinde yer aldı.
10 Eylül 1922----- “İzmir dün sabahtan itibaren 2.Süvari Alayı Komutanı Zeki bey tarafından işgal edildi. Her şey Türk Ordularının himayesine geçti.” Şeklinde radyolardan anons edildi.
13 Eylül 1922 ----- İzmir’de büyük yangın patlak verdi.
1922------Şirinceli yazar Dido Sotiriou savaşa katıldı.
30 Kasım 1923-----“Türk ve Rum Ahalisinin Mübadelesine Dair Mukavelename ve Protokol” imzalandı ve yürürlüğe girdi.
1 Aralık 1923------ Mübadele için suyun öte yanında Kazana 1500, Karaferya İstasyonunda 1000, Ahdova 1000 kişilik geçici konaklama imkanı oluşturuldu.
Aralık sonu 1923------ Türk gemi ve trenleri ile toplam 60318 mübadil, Girit, Kavala, Drama, Selanik’ten Türkiye’ye getirildi.
1924 ------ Tüm taşıma işlemleri bitti. 500.000 Türk ise Yunanistan’dan Türkiye’ye kara ve deniz yoluyla taşındı. Bu kıyametin içinde yaklaşık 1000 kişi Selanik, Manastır, Kavala ve Pravuşta mübadilleri Şirince’ye yerleştirildi.

1957----- Tarihinde İzmir’e bağlanmış. Kuşadası ise Aydın iline bağlanmıştır. Bu arada Çirkince’nin ismi dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa tarafından “ŞİRİNCE” olarak değiştirilmiştir.
1957------ Tarihine kadar tüm adli işler Kuşadası’nda yapılıyordu.

1980’li yıllarda Turizmin başlaması

1988 -------Yılında Vaftizci Yahya Kilisesi, Selçuk-Efes müzesi müdürlüğünce QUANTMAN FOUNDATION’ UN desteğiyle kazılara başlanmış ve içi tamamen temizlenmiş ve restore edilmiştir. Yalnız şu anda denetimsizlikten ve kontrolsüzlükten restoresi yapılan freskler silinmektedir. ( Tarih, 2004)

1990------ Başlarında Şirince için altın yıllar geri dönmüştür. Şirince’yi keşfeden Turizm ve Seyahat Acentaları, Efes-Meryem ana – Şirince olarak “İnanç Turizmi” programlarına dahil edildi. Bununla beraber pansiyonculuk ve ticarette büyük gelişmeler yaşanmaya başlandı. Şarapçılık ve zeytin yağları ve evlerde kadınların yaptığı gözlemelerle tüm Türkiye’ye ve Dünyaya adını duyurdu. 2000 yılında İsa’nın Doğumu münasebetiyle PAPA II.JAN PAUL Efes-Meryem Ana ve ŞİRİNCE’YE uğradı.
1992 ----- “Aya Dimitriou Kilisesi” kapılar çalınmıştı.
1995 ----Hemen yakının da Efes Antik Kent ve Meryem ana kutsal Bölgesi olması sebebi ile Liman kent Kuşadası’ndan gelen turistler için, Efes ve Meryem ana ile birlikte kutsal yerler ve tarihi –kültürel yerler gezi programına girmiştir.


Mart 1997---- Başlayan kazı çalışmalarında Efes müzesi arkeolog ve çalışanları tarafından kilisenin çatısı iskeleye alındı. 25 mart 2000 tarihinde kazılar yarım kaldı ve çatı hala iskelede koruma altında bulunmakta (23 ekim 2001.),(17 mayıs 2004).

1999----- Şarap fabrikası açılarak Fabrikasyon şarap yapılmaya başlandı.


2000-----Bağbozumu Festivali, Üzüm Festivali, Şeftali Festivali, Şarap Festivali olarak geleneksel hale getirilecek festivaller düzenlenmeye başlandı.

2001-----Bir çok Yunan Seyahat Acentası tarafından düzenlenen “Küçük Asya’daki Yedi Kilise” Gezi Programı içerisinde bulunan Şirince köyündeki Vaftizci Yahya Kilisesi ve Aya Dimitriou Kilisesinde Katolik Rumlar tarafından Ayinler düzenlenmeye başlandı.

Haziran 2001----- TÜRK-YUNAN DOSTLUĞU adına YUNAN DIŞ İŞLERİ BAKANI YORGO PAPANDIREU ve TÜRKİYE DIŞ İŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM Şirince’ye gelerek dostluk adına Türkiye ve Yunanistan için girişimlerde bulundular.



I. İSMİNE İLİŞKİN ANLATILANLAR

Şirince köyü ünlü “KİEPERT” haritalarında “– Kyrkindje, -Kirrkindsche, -Kirkidje, -Kırkıca, -Kırkınca” olarak görülmektedir. 1921 tarihinde basılmış bir Osmanlıca Tarih kitabında “Kırkınca” olarak gösterilmektedir.
Şirince’nin günümüzde yeni duyulmaya başlamasının nedeni köyün gizlenerek yaşamış olmasıdır. Yıllarca varlığını gizlemek için ismine “ÇİRKİNCE” denilmiş.
Aya sulukta ve İzmir’de ismine ilişkin anlatılanlardan belli başlıları;

“ Aydın oğulları döneminde bir grup Rum azad edilmiş. Bunlar 40 kişi imiş. Bir başka grup Rum ise ayrı ayrı yerlere azad edilmiş. Ayvalık, Kuşadası, İzmir ve diğer kıyı kentlerine yerleştirilmiş. Bu azad edilen gruplardan biri bir dağın tepesinde yer bulmuşlar ve buraya yerleşmişler. Kendilerine ev yapmışlar. Bağcılıkla, zeytincilikle, incircilikle , susamcılıkla ve hayvancılıkla uğraşmışlar. Bu yeri adeta bir cennet haline getirmişler...
Tabii bu köye bir isim bulunması gerektiğini düşünmüşler. 40 kişi olduklarından “Kırkıca veya Kırkınca” olarak isim koymuşlar. Daha sonra köylerinin bir cennete benzediğini anlamışlar ve dışarıdan başka kimse gelmemesi için köyün ismini değiştirmişler. Kırkınca olan köyün ismi “ÇİRKİNCE” olmuş. Çirkince ismi uzun yıllar devam etmiş.
Çirkinceliler bu isimle yıllarca huzurlu, rahat, kendi kendilerini yöneterek cennetteymişler gibi Osmanlı İmparatorluğu himayesi altında yaşamışlar...
Bir çok savaş ve sıkıntılar atlatmışlar. En önemlisi Mübadeleyi yaşamış, nüfusu Türk olmuş. (*Bak. TÜRK – RUM MÜBADELESİ) Ta ki dönemin İzmir Valisi KAZIM DİRİK PAŞA tesadüfen köyü ziyaretine kadar sürmüş. Vali Bey Çirkince’yi dolaşmış. Köyün sıkıntılarını dinlemiş. Köyü ve köy halkını çok beğenmiş. Ve Çirkince’den ayrılacağı esnada şöyle demiş;
-“-Bu köyün ismi, ÇİRKİNCE....Bu güzel ve şirin köyün ismi Çirkince olmamalı.... Bundan sonra bu köyün ismi “ŞİRİNCE” olsun....”
VALİ KAZIM DİRİK PAŞA' nın verdiği bu emirden sonra Çirkince’nin ismi o günden sonra “ŞİRİNCE” olarak kalmış..”.* bak. XX .KAZIM DİRİK PAŞA
Sonu “-ce” ile biten yer adlarına bakacak olursak Batı Anadolu’da çok sayıda olduklarını görürüz.

Dido Sotiriou bile romanında bir çok köyden bahseder. Bunlardan bazıları ; Kuyumcu, Güzelce köy, Dibekçi köyü, Göllüce gibi. Kuyumcu köyü , Şirince köyünü kuranlar gibi azad edilmiş bir grup Rum tarafından kurulmuştur. Bunlar pamuk kölesi zencileridir. Şuanda bile pamuk işçisi olarak yaşamaktadırlar. Ve nüfuslarının neredeyse tamamı zencidir.
-“Ama kölelikten sonra özgürlükte de sefil bir hayat sürdürmektedirler.”
Selçuk’un kuzeyinde, Menderesin öte yakasındadır. Sonu “-ce” ile biten bir başka köy ise “Güzelce köy”. Dido Sotiriou romanında bu köyden de bahsetmekte. Bahsetmekte ama aynı Kırkıcalıların yaptıkları gibi onlarda isimleri değiştirdiler herhalde ki şu anda bu köyün nerede olduğu bilinmemekte.
*bak.XIX.DİDO SOTİRİOU


II- KURULUŞUNA AİT VARSAYIMLAR:

Şirince köyünün eski kaynaklarda “DAĞDAKİ EFES” adı ile anılması, bu köyün köklü bir geçmişe sahip olduğunu gösteriyor.

I .) . Fazla kaynak olmamasına karşın bulunan kalıntılara göre; İsa’dan sonra V. Yüzyıla kadar inen Şirince (o zaman ki adıyla Kırkınca) Köyü, Küçük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar ve taşkın sular nedeniyle Efes ve *[1]Artemision bölgesinin yaşanmaz hale gelmesiyle terk edilmesi sonucu kurulmuş bir yerleşmedir.
II.). Somut , yazılı belgelerle ispatlanan kuruluşu Beylikler Dönemine dayalıdır.
Derebeyinin yanında çalışan Rum işçilerin bu bölgeye azad edilmesi sonucu kurulmuştur.

Somut kaynaklardan araştırılıp incelenen bilgilere göre;

III. TARİHÇESİ ve YÖNETİMİ
Türklerin yöreye gelmeleri, Ayasuluk’u merkez edinmeleri (Aydın oğulları Beyliği) sırasında (1299-1699) birtakım kayıtlar Çirkince’nin 16.yüzyılda varlığını gösteriyor. ANKARA TAPU ve KADASTRO Genel Müdürlüğü arşivindeki 571 nolu ve 1583 tarihli
AYDIN VAKIF DEFTERİNDE “ÇİRKİNCE” olarak ismi geçmektedir.
-Nahiye merkezi;Çirkince
-Çevresindeki.köyler;Vakıf.Arazileri olarak gösterilmekte.
-Bu köyler; Ezine, Kızılca, Ulucak ve Turgut. Ve buralarda bulunan araziler.
Bu defterdeki listede vakıf edilen köyler ve arazilerle beraber:- “Merhum İSA BEY” tarafından vakfedilmiştir.- ibaresi olarak belirtilmiştir.
Belirtilen bu yerler Çirkince olarak alınmış ve Çirkince’ye bağlı Karyeler (köyler) imiş.
-Merhum İsa Bey: Aydın oğlu İSA BEY ‘dir. En büyük eseri Selçuk’taki İSA BEY CAMİİ’ dir. 1376 yılında yapılmıştır.
1425-1426 yılında Aydın oğlu Cüneyt’in öldürülmesi ile bölgenin tamamı Osmanlı İmparatorluğuna geçmiştir.



Çirkince’ye bir gezi günlüğü vardır. Bu günlük; 12 eylül 1698 tarihi ile 10 şubat1702 tarihleri arasında bölgeye gelen , İzmirli ve bir şirket sahibi , eski papaz ve saygın bir bilgin olan EDMUND D.CHİSHULL’ UN yazdığı günlüktür.
Günlüğe göre:
-Halkın tümü HIRİSTİYAN ve EFES-AYASULUK çevresinde tek konaklanacak yer (kendi yazış tarzıyla) “KİRKİNCE” köyüdür.
Şirince 19.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında Rum ve Hıristiyan nüfustan olduğunu gösteren bir başka belge daha bulunmaktadır. Fakat bu belgede isim farklıdır. Belgeye göre;
-“Aydın vilayetinin İzmir sancağı olan Kuşadası kazasına bağlıydı.
Çirkince’de meydana gelen tüm adli olaylar, tüm resmi işlemler KUŞADASI ADLİYE BİNASI’NDA yapılırdı. 1800 haneli idi. Resmi dil Türkçe idi. Nüfus Rum ve Hristiyandı. Halk kendi içinde Rumca konuşmakta idi. Ayrıca hükümete vergi ödeyen bir köydür...”


-Yörenin nüfusunu belirlemek için ; MÜDAFA-İ HUKUK-İ OSMANİYE CEMİYETİ’NİN 17 mart 1919 tarihinde İzmir de yayınladığı bildiriye göre;
-Aydın Vilayetinin, İzmir Sancağı Kuşadası kazasının; 11.100 Müslüman Türk
9.000 Hıristiyan Rum
79 Ermeni
154 Yahudi
----------------------------
20.414 Nüfus
-Bu nüfus dağılımına bakacak olursak, sonuç olarak, Şirince’nin tüm malı ve hukuki işlemleri Kuşadası kazasına bağlı olduğu için Kuşadası nüfusuna ilave edilirdi.

Bir kaynağa göre; - “ Bizim köyde Çirkince’de karakoldaki jandarmalardan başka Türk yoktu... 6000 Rum Hıristiyan yaşıyordu....”
PANAYOTA HASIRCININ babasının annesinin ağzından dinledikleri
Mübadele İnsanı / KEMAL YALÇIN
Sayfa 1
Bu kaynakta belirtilen ve Müdafaa-i Hukuki Osmaniye Cemiyetinden çıkardığımız özete göre ;
6000 Rum Şirince’de yaşamakta idi. Türk nüfus dışardan işçi olarak gelmekte . Geçici nüfusu teşkil etmekteydi.
1930 yılında 80.000 Türk ve 20.000 Rum nüfus içerdiği tahmin edilen İzmir şehri, otuz yıl sonrasına kadar bu oran tam tersine çevrilmiş, Rumların sayısı 75.000’e çıkarken, Türklerin nüfusu ise 41.000’e düşmüş.
19. yüzyılın bitiminde ise Küçük Asya’daki Rum varlığı bir milyonun üzerinde bir insan topluluğuna yükselmiştir.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Arşivinde (83/337) , 4 Kasım 1870 tarihli bir kaynakta ise; “28 Temmuz 1860 tarihinde İzmir’de yaklaşık 25.000 “Helen” yada “Yunan Krallığı” vatandaşı bulunduğu tahmin ediliyor. Osmanlı İmparatorluğu topraklarında doğup, Yunan Pasaportu elde etmiş Rumlar, bu sayıya dahildir.”
“İmparatorluğun yıkılma dönemlerinde Rum nüfus, İzmir ve Bursa, Çanakkale şehirlerinde dolup taşarken , İzmir’e yakın üç kasaba ( Çeşme,Urla ve Seferihisar) On dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar Türk unsuru Rum nüfus karşısında azaldığı belirtiliyor”.
KEMAL KARPAT,1985. SAYFA 47



Ayrıca Rum yerleşim bölgelerini kısaca özetleyen bir gezgin ve yazar olan Ubicini, 1856 (2. cilt, sayfa 171) Anadolu’daki Rum yerleşim modeli;
“Rum ahalisinin, “Köyleri”, deniz kıyısından içerilere doğru bir-iki günlük yolun ötesinde (yürüyerek) de bulunabiliyordu. Smyrna ve Kuşadası Limanlarına yakın Kirkince Köyü, bu köylerden biridir.”

1857 tarihinde yazılmış bir elyazmasında vergiler hakkında şöyle bilgi verilmiş:
“Hükümete bir takım vergilere yani “Cizye” ve senelik olarak ödenen “Salhane” ilaveten başka bir takım vergilerde ödeniyor. Ödemek zorundadırlar. Dut bahçeleri, Üzüm bağları, incir bahçeleri ve tüm diğer ekilebilir alanlar için “Öşür Vergisi” ödeme zorunluluğu var. Bunun yanında , köydeki her hane belli bir vergi ödemekle de yükümlüdür. Şarap üretenler ise direkt olarak bir vergi ödemekle yükümlüdür. Şaraplarını yakın limanlara ihraç malı olarak sattıkları takdirde %6 vergi ödemektedir. Şarap ve diğer ürünleri pazara götürülmesi halinde ise; Taşınan malların % 2,5’i değerinde bir “Gümrük Geçiş Vergisi” ödemekte.
Bu vergileri toplamaktan ilk önce Rum Patriği sorumludur. Patrikhanenin hazinesinde toplanan vergiler, hazine memurları ile birlikte, Maliye Nezaretine bağlı memurlar tarafından hükümete testim ediliyordu.”

1857, Mac Farlane , (el yazması) cilt 1, dosya 157.



YAKIN TARİHİ (HARAKETLENMELER BAŞLIYOR);

1910 yılına kadar Rum nüfusla Osmanlı hükümetine vergi ödeyerek kapalı bir köy hüviyetinde yaşamışlar. Ve bu zamana kadar sakin bir hayat sürdüren Şirinceli, Yunanistan’dan sürülen göçmenlerin kışkırtmalarıyla hareketlenmeye başladılar. Balkan savaşları sırasında Osmanlı İmparatorluğuna karşı direnişlerde bulundular.
1914 yılında I.Dünya Savaşı , Anadolu’da kendisini şiddetle gösterir. Osmanlı Hükümeti köyün gençlerini “AMELE TABURU” denilen özel çalışma birliklerine kaydeder.
Ancak buradan kaçanlar ya dağlarda çetecilik yaparak yada Yunanistan’a sığınarak direnişte bulundular. 1918 yılında Antlaşma yapılmasıyla Çirkincelilerden sağ kalanlar köylerine geri döndüler.
DİDO SOTİRİOU romanında Amele Taburundan şöyle bahsediyor;
-“ 1915 Ocak ayında askere alındılar. 70 kadar acemi er adayı idiler. Kuşadası’na gittiler. Kütüğe işlendikten sonra hazırlık için köye geri döndüler. 2-3 gün sonrada Amele Taburu için Ankara’ya doğru yola koyuldular. Durumu kesinleşen Kur’a Erlerinin çoğu, kolayı kaçmakta buldu.
DİDO İki nedenden dolayı askere gitmeyi seçmiş; “ ya gizlenecek (bunun ne demek olduğunu görmüş) yada zorla Amele Taburuna .” Yani bu iki beladan birisini seçmesi lazımmış. Gizlenmek yani kaçmak her akşam kapıya tekmeler inmesi demekti. Yersiz yurtsuz, bir sığınak bulabilmek için oradan oraya sürünmek. Diri diri gömülmüş yada boğazına kadar batmış olmak demekti; kaçmak. Bin kat daha iyiydi bundan Amele Taburları...! Orada hiç olmazsa,ölüme karşı ayakta , gün ışığında ve yiğitçe mücadele etmek mümkündü!”
15 mayıs 1919 tarihinde Yunanistan işgal amacı ile İzmir’e çıkartma yaptı. Çirkince halkı kendini Yunanlı kabul ederek büyük bir coşkuyla karşılar.Gönüllü olarak Yunan ordusuna yazılanlar bile oldu. Yazılmak için İzmir’e kadar gittiler. Urla, Kokluca, Bornova ve Kuşadası’ndan gelerek toplanan gönüllü askerlerin başına Yunanlı subaylar verilerek bağımsız alaylar kurulmuş. Amaçları ; diğer müttefiklerle birlikte Anadolu’yu paylaşmaktı. Ve bu konuda Sevr antlaşması onlar için en büyük güven kaynağı idi.
Bu sırada da Türk köylerindeki Türkler Yunanlıların geldiğini ve Rumların silahlandığını işitir işitmez, evlerini ve tarlalarını bırakıp, Söke ve Kuşadası’na göç etmişler.Çirkince deki Rumlar ise çiçekler gibi açmışlar sevinçlerinden.En güzel elbiselerini giymiş sokakları defne yaprakları süslemişler sokaklara halılar sermişler.Askerlerin üzerine serpmek için gülsuyu ve pirinç hazırlamışlar.Gizlice dikip hazırladıkları Yunan bayraklarını , evlerine ve sokaklara asmışlar, kadınlar.Genç yaşlı , çoluk çocuk herkes alınlarını toprağa koyarak ağlamışlar.Göz yaşları içinde dua ederek mırıldanmışlar.Papazların ortasında, [2]*Kosmalar ,Aya Dimitri İkonasını tutarak köyün çevresinde dolaşmışlar.Sabahlara kadar meydanda, ateşte koyunlar kızartılmış.Şarap fıçıları ardı ardına açılıp içilmiş.Yunan türküleri söyleyerek eğlenmişler.
Ancak .Türk Kurtuluş Savaşını noktalayan 22 Ağustos 1922 tarihinde Büyük Taarruz Zaferi ve hemen ardından 7 Eylül Kuşadası,8 Eylül Selçuk ve 9 Eylül İzmir düşman işgalinden kurtulmuş.Daha sonra Çirkince de Rumlar ve diğer Rum köylülerinin çoğu Yunanistan’a göç etmişler.
Böylece Çirkince,birkaç yaşlısı ile ıssız bir köy hüviyetine girer.Ta ki 1924 göçmen mübadelesi ile Yunanistan Çirkince’ye yerleştirilenlerle köy yeniden canlanmaya başlar.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte gelişen Aya suluk ve çevresi “AKINCILAR” adıyla ilçe merkezi yapılınca Çirkince yeniden İzmir’e bağlı “Akıncılar” ilçesinin köyü konumuna geldi. Bu kez 1927 yılında Selçuk ve Kuşadası ilçelerini kapsayan bir merkez olmuştur.
Çirkince 1957 tarihinde İzmir’e bağlanmış. Kuşadası ise Aydın iline bağlanmıştır.
Bu arada Çirkince’nin ismi dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa tarafından “ŞİRİNCE” olarak değiştirilmiştir. 1977 de Toprak –İskanı olmuştur.
1990 başlarında Şirince için altın yıllar geri dönmüştür. Şirince’yi keşfeden Turizm ve Seyahat Acentaları , Efes-Meryem ana –Şirince olarak “İnanç Turizmi” programlarına dahil edildi. Bununla beraber pansiyonculuk ve ticarette büyük gelişmeler yaşanmaya başlandı. Şarapçılık ve zeytin yağları ve evlerde kadınların yaptığı gözlemelerle tüm Türkiye’ye ve Dünyaya adını duyurdu.
Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden birisi haline gelen Şirince, her gün yüzlerce yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapıyor. 7'den 70'e herkesin bir şeyler sattığı köyde, “ANTİQUE DE SCALANOVA” SİNCE 1975 isimli mağaza, Giritli Baba ve Oğul’unun “KIRİTİKOS MASTORAS” antikacı dükkanın dışında köy halkının da sokak aralarına açtığı tezgahlarda en çok ev yapımı şarap, zeytinyağı ve elişleri, danteller ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor.
Her yıl, ekim ayının 14. gününde “ Şirince Bağbozumu ve Şarap Festivali” köylünün ve şirince esnafının katkılarıyla düzenlenmektedir








Dünya basınından:
“MAINICHI SHIMBUN”
TÜRK-YUNAN SÜRTÜŞMESİNİN TARİHİNİ ANLATAN "GÜZEL KÖY" ŞİRİNCE
TOKYO, 19/06(BYE)---
Tirajı günde 1 milyon 700 bin olan Mainichi Shimbun gazetesinin 18.06.2001 tarihli akşam sayısında, yukarıdaki başlık altında ve Hideyuki Nishio imzasıyla yayımlanan yazının çevirisi şöyledir:

-“Ege Denizi'ne bakan Efes harabelerinden iç tarafa doğru 30 dakika süren otobüs yolculuğuyla ulaşılıyor Şirince köyüne. Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma birçok binanın bulunduğu bu köyde, 100 yıl öncesinin Türkiye'si hissediliyor.
Yaklaşık 20 yıldır köyü turistik koruma alanı kapsamına alan yerel yönetim, eski binalarIn restorasyonu ve yeni bina yapımını sınırlayarak köyün korunmasına çalışıyor. Köylülerin yaşadıkları evleri ziyaret etmek ve yaşam biçimlerini gözleyebilmek harika bir şey. İki yanı beyaz duvarlı evlerin dizili olduğu taşlı dar yoldan yürüyerek köyün merkezine ilerliyoruz. Merkezde bir cami var. Yüz metre uzunluğundaki ana cadde üzerinde yiyecek ve turistik eşya satan dükkanlar ve bir kahvehane bulunuyor.
Şirince, Türkçe'de şirin ve güzel anlamına geliyor. "Böylesine güzel bir köyde yaşamaktan gurur duyuyorum" diyor, kahvehanede çayını yudumlayan bir bey ve sözlerini köyün tarihini anlatarak şöyle sürdürüyor: "Aslında bu köyde Yunanlılar yaşıyordu. 1920'deki savaştan sonra Türklerle Yunanlılar arasındaki mübadele ile Yunanistan'da yaşayan Türkler bu köye taşındılar. Benim ailem de Yunanistan'ın doğusundan geldi." Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi'ndeki adalar sorunu nedeniyle uzun süre sürtüşme yaşandı. 1999 yılında Türkiye'de meydana gelen büyük deprem, iki ülke arasındaki gerginliği azalttı. Bu köyün tarihi, aynı zamanda iki ülke ilişkilerinin de tarihidir.”
Şirince Fransız Sineması'nda…
1966 yılında çevirdiği "Un Homme Et Une Femme (Bir Erkek Bir Kadın)" filmi ile bir çok ödül alan ünlü Fransız yönetmen Cladue Lelouche Selçuk'un Şirince köyünde çekim yaptı.
Basında ve Şirince’yi ziyarete gelenlerin en çok merak ettiği Şirince'deki “SİT” ve “NİŞANYAN” kavgası Meclis'in gündeminde…23-10-2001
'SİT alanını işgal' iddialarıyla başlayan ve devam eden olay, Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun da gündemine girmişti.
Dünyanın savaşa odaklandığı günlerde, Şirince köyünde bambaşka bir konu tartışılıyordu Geçmişte bir Rum köyü olan ve her yanı buram buram tarih kokan Şirince, Müjde ve Sevan Nişanyan çiftinin isimleri ile bir anda ülke gündemine taşındı. Sevan Nişanyan'ın SİT alanına inşaat yapmak ve evinde kaçak tarihi eser bulundurmak suçundan Selçuk Cezaevi'ne konulması üzerine bütün gözler Şirince'ye çevrildi. Daha sonra başta Meclis İnsan Hakları Komisyonu ve Şirinceliler olmak üzere pek çok kişi, Sevan Nişanyan'ın bir haksızlığa kurban gidip gitmediğini tartıştılar.
Nişanyanlar'ın Şirince macerası ise Müjde Hanım'ın köye yaptığı bir ziyaret sonrası başlıyor. 1981 yılında köye gelen Müjde Hanım çok sevdiği bu beldeye yerleşmeye kara verir ve 1986 yılında yıkık-dökük bir köy evini satın alır. Bu sırada Sevan Nişanyan ile evlenen Müjde Hanım, eşine de Şirince'yi sevdirir ve bu köyde yaşamaya karar verirler. Fakat tüm bunlar olurken, Şirince İzmir Anıtlar Kurulu tarafından 1984 yılında Kentsel SİT alanı ilan edilmiştir. Buna göre köye bir çivi bile çakılması Rölöve ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nun iznini gerektiriyordu.
Önce yerleşecekleri evin bahçesinde yaptıkları kazılarda Nişanyan çifti bazı tarihi eserler bulur. Eserler için Efes Müze Müdürlüğü'ne müracaat ettiğini belirten Müjde Hanım, kendisine bir türlü belge verilmediğinin altını çiziyor. 1997 yılında Nişanyanlar bazı harabeye dönmüş köy evlerini pansiyon haline getirip turizmin hizmetine sokabilmek için Anıtlar Kurulu'na müracaat ederler; ancak gerekli izin bir türlü çıkmaz. Fakat Sevan Nişanyan izin olmamasına rağmen inşaatlarını sürdürür.
Bir haberle hayatları değişti
Her şey yolunda giderken Şirince köyü çevresinde yapılaşma için bir kooperatif kurulduğu haberi gelir. Nişanyanlar o sitenin kurulmasını diğerlerine emsal teşkil edeceği ve beldenin bir beton yığınına dönüşeceği endişesi ile bir gazeteye "Şirince'ye kıymayın" şeklinde feryatlarını dile getirirler. İşte bütün öykü burada başlar. Cumhuriyet gazetesinde çıkan küçük bir haberle Ankara'dan Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan müfettişler gelerek beldeyi incelemeye alır ve bütün Şirince, doğal SİT alanı ilan edilir. Kooperatif çalışması da iptal edilir.
Müjde Nişanyan'ın iddiasına göre, Efes'in 23 yıldır makamında oturan Müze Müdürü Selahattin Erdemgil, kooperatif işinin olmasını çok istemektedir. Hatta bu konuyu Nişanyanlar ile de paylaşmıştır. Ancak kooperatif iptal edilince Erdemgil, yine Müjde Hanım'a göre, Nişanyanlar'ın aleyhinde olur. İlk darbe de Erdemgil'in bir türlü ruhsat vermediği tarihi eserlerden gelir. Sevan Nişanyan' a kooperatif olayından bir ay sonra evinde kaçak tarihi eser bulundurmaktan ilk dava açılır. Yıkılmış binayı tamir ettikleri için haklarında hemen tutanak tutulur. Nişanyanlar hakkındaki dava sayısı artık 9'u bulmuştur. Bunların bir kısmı tecil edilir, bir kısmı halen sürmekte ve evinde kaçak tarihi eser bulundurmaktan ise Sevan Nişanyan suçlu bulunur ve 2 yıl hapis cezası alır. Cezası Yargıtay'da onaylanan
Sevan Nişanyan Selçuk Cezaevi’ne girer.
Sevan Nişanyan için cezaevi sürecini başladığı günlerde çiftin avukatlığını üstlenen Ankara Barosu'ndan Mehmet Kaya'nın aklına, mahkumiyeti getiren SİT haritasına bakmak gelir. Sözü edilen haritada Nişanyanlar'ın mahkum olduğu inşaatın bulunduğu bölge SİT alanı dışında görünmektedir. Duruma hemen itiraz edilir. Geçtiğimiz 8 Ağustos'ta harita noktasındaki itirazlar Anıtlar Kurulu'na ulaşınca, 13 Ağustos'ta yani 6 gün içinde Nişanyanlar'ın evini de içine alan ve sadece Şirince'yi değil, Selçuk ilçesini de kapsayan yeni SİT haritası hazır hale getirilir. Müjde Hanım'a göre tam 17 yıldır değişmeyen harita jet hızıyla değişmiştir.
'Görevimi yaptım'
Efes Müze Müdürü Selahattin Erdemgil ise, Müjde Nişanyan'ın kooperatif konusundaki iddialarını reddediyor. Kooperatifle bir ilgisi olmadığını ve bölgenin SİT ilan edilmesi ile tarihi eser talanını önlediğini kaydeden Erdemgil, iddiaların aksine köyde sadece Nişanyanlar'ın değil, 6 köylünün daha SİT alanına inşaattan mahkemelik olduğunu vurguluyor. Şirince'nin yaşayan bir köy olduğunun altını çizen Erdemgil, çatı tamiri, duvar tamiri gibi noktalarda gerekli izinleri verdiklerini de vurguluyor. Erdemgil, "Nişanyanlar'ın yaptıkları inşaatlarda köyün tüzel kişiliğine ait arazilere de tecavüz var. Burada biz görevimizi yaparak onlara müdahale ettik yoksa biz suçlu olurduk." diyor. Erdemgil ayrıca Nişanyanlar'ın bahçelerinde ortaya çıkan tarihi mezar taşları ile ilgili olarak kendilerine herhangi bir müracaatta bulunmadıklarını da savundu
Şirince Köyü Muhtarı Ali Vurmazdere Sevan Nişanyan'ı kaçak yapılar konusunda defalarca uyarmalarına rağmen, kendilerini dikkate almadığını ifade ediyor. SİT alanı dışında Nişanyan'ın köyün tüzel kişiliğine ait araziye de bina yaptığını savunan Muhtar Vurmazdere, Nişanyanlar dışında köyde Ayşe Uygur ve Keriman Ürgür'ün kaçak yapılarına da ceza verildiğini ve yıkım kararı alındığını kaydediyor.
Etnik sebep mi?
Bu arada Şirince'de yaşananlar sonunda Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun da dikkatini çekti. Gazetelerde yayınlanan haberleri ihbar kabul eden komisyonun başkan vekili Emre Kocaoğlu, geçtiğimiz hafta Şirince'de incelemelerde bulundu. Kocaoğlu'nun üzerinde durduğu, Sevan Nişanyan'ın tüm başına gelenlerin etnik kökeni ile ilgili olup olmaması. İddialara göre Müze Müdürü olay hakkında hazırladığı bir raporda Sevan Nişanyan'ın Ermeni kökenli olduğuna dikkati çekiyor! Olayda bazı bürokratların keyfi tavırları sonucu bir vatandaşın haksız yere hapse girdiği yönündeki iddiaları araştırdığını kaydeden Kocaoğlu, "Hiçbir devlet, memuru kendisine verilen yetkiyi keyfi kullanıp, sevmediklerini sindirme hakkına sahip değildir. Böyle bir durum varsa gereği yapılacaktır." şeklinde konuştu.
180 haneli küçük ve ismi gibi şirin bir belde olan Şirince'de başlayıp tüm Türkiye'de yankı bulan tarihi eser kurtarma operasyonunda şimdilik mağdur Sevan Nişanyan. Olayın hangi boyutlara taşınacağı ise Kültür Bakanlığı müfettişlerinin hazırlayacağı raporlar ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Emre Kocaoğlu'nun incelemeleri sonucunda ortaya çıkacak.


2001 yılının haziran ayında TÜRK-YUNAN DOSTLUĞU adına YUNAN DIŞ İŞLERİ BAKANI YORGO PAPANDIREU ve TÜRKİYE DIŞ İŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM Şirince’ye gelerek dostluk adına Türkiye ve Yunanistan için girişimlerde bulundular.



Basından - 13 Temmuz 2001 - Cumhuriyet
Efeste İsanın Aziz Pavlusu bulundu
Efes antik kenti yakınlarındaki Bülbül Dağı’nda üç yıl önce ortaya çıkarılan “Aziz Pavlus Mağarası”nda İsa’nın havarilerinden Aziz Pav-lus’un en eski resimlerinden biri bulundu. Hıristiyanlığın başlangıç dönemine ait bu en eski resimler arasında yer alan Aziz Pavlus, Meryem Ana ve Azize Theoklia’nın portrelerinin onarımına başlandı, mağaranın yakın tarihe kadar Hıristiyanların kutsal hac yeri olduğu belirlendi.
Papalığın kutsadığı Meryem Ana Evi de Bülbül Dağı’nda bulunuyor. Dağın denizden yaklaşık 80 metre yüksekliğindeki kuzey yamacında 1906 yılında belirlenen mağarada “Meryem Ana” ile ilgili olarak duvara “Saklı Tanrı Anası” için kutsal bir yer ve 1955’te “Paul hizmetkârınızın yardımı...” adlı gibilerden geç dönemlerde yazılmış yazılar bulunmuştur. 100 yılı aşkın bir süredir Efes’te kazı yapan Avusturya Arkeoloji Enstitüsü uzmanları 1996 yılında mağarayı yeniden incelemeye aldılar. 1998 yılında, mağaranın duvarları üzerinde çalışan restorasyon bölümünün başkanı Dr. Karl Herold sonradan yapılmış badananın altında bazı resimlerin bulunduğu saptadı.
Özel bir yöntemle badanayı kaldıran uzman, altında Aziz Pavlus, Meryem Ana ve Azize Theoklia’nın portreleri ile çeşitli yazıları ortaya çıkardı. Çeşitli kereler üst üste boyanmış duvarların 50 metrekarelik bölümündeki resimlerin yalnızca Anadolu dinler tarihi açısından değil uluslararası alanda da önem taşıdığı, dünyadaki en eski portreler arasından yer aldığı açıklandı. Bilindiği üzere Tarsuslu Aziz Pavlus, Hıristiyanlığı yaymak için İS 44-62 yılları arasında dört kez Roma’ya gitmiş, Anadolu üzerinden yaptığı bu gezilerde iki kez Efes’e uğramıştı. Çoktanrılı Efes’te Hıristiyanlığı yaymak için tektanrılı Yahudilerin sinagoglarında vaazlar verdiğinde kentte bazı ayaklanmalara neden olmuştur. Aziz Pavlus, 4. gidişinde Roma’da öldürülmüştü. Bu gezilerin bazılarında yanında yolculuk yapan Azize Theoklia ise daha sonra döndüğü Antakya’da ölmüştü. İS 6. yy’a tarihlenen bu resimlerde Aziz Pavlus ile Theoklia yan yana ilk kez görülüyor. 11. yüzyıla kadar çeşitli resim ve yazıların eklendiği “Aziz Pavlus Mağarası”nın Hıristiyanlığın yayılması arasında gizli bir tapınma alana olduğu anlaşılıyor.
Daha sonra küçük bir kiliseciğe çevrilen mağaranın Hıristiyanların kutsal hac yeri olduğu da saptandı.
Özellik Dido Sotiriu adlı Yunan yazarın “Benden Selam Olsun Anadolu’ya” adlı kitabında sözünü ettiği ve bugün önemli bir turistik merkez olan Şirinceli Hıristiyanların 1922 yılına değin bu sarp mağara–kilisede dinsel törenler düzenledikleri de biliniyor.


“NİŞANYAN EVLERİ”

Türkiye'nin En Güzel Küçük Otelleri kitabının yazarları Sevan ve Müjde Nişanyan'ın oteli, beş odalı bir köşk ile dört bağımsız köy evinden oluşuyor. Evler, Şirince'nin geleneksel Rum köy mimarisinin ruhuna sadık kalarak restore edildiler. Donanımda sadelik, sükunet, güzellik ve geleneğe saygı ilkeleri gözetildi. Büyük kentten bir süre uzaklaşmak isteyen insanlara, mükemmel bir huzur ortamı sunmak hedeflenmiş.Konfor bakımından Nişanyan Evleri, en zor beğenenleri memnun edecek nitelikte. Bol ve sıcak su, kışın merkezi ısıtma gibi temel hizmetlerde eksik yok. Ek olarak iyi bir kütüphane, geniş CD koleksiyonu, (bazen akortsuz da olsa) piyano ve internet bağlantısı konukların hizmetinde. Evlerin her birinde şömine, bir evde ise eski usul Türk hamamı var. Buna karşılık yüzme havuzu ve televizyon yok. ( Köy 400 metre rakımda ve yaz gecelerinde daima serin olduğu için, klimaya da gerek yok.)Kahvaltımız zengin. Akşam yemeğinde ise sınırlı fakat doyurucu bir menü ile Türkiye'nin çeşitli yerlerinden derlediği ilgi çekici birkaç şarap sunuyor.

www.nisanyan.com

[1] Artemision artemis ve civar için kullanılan gelen isim.
[2] KOSMA : Çoraplı,pantolonlu ve işlemeli bacak zırhı bulunan Yunan töre askeri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder