Zaman içinde gelişim ve değişim kaçınılmazdır. Ancak insanın bütün gelişim çizgisini ve yarattıklarını değişim uğruna yok etmesi - köklerini kesmesi- demektir. Bütün tarihi kentler gibi Şirince Köyü de bu açmazın içinde bulunuyor. Kültür değerlerinin bilincinde olan Şirince Köyü ,kendi kendini korumayı başarmak zorundadır.
Şirince Köyü, 1923 tarihinde yürürlüğe giren mübadele ile Rum halkı yerini Kavala,Drama,Girit ve Selanik’ten gelen Türk halkına bıraktı.1923 ve 1924 tarihleri arasında köy terk edildi ve boş kaldı. Boş kalan köye,Türklerin gelmesi sonucu köy yeniden canlandı.
Ekonomik yönden Şirinceliler,kendi kendini geçindiren, kendi yetiştirdiği ürünü ve yaptığı ürünü satan,sade bir köylü halkıdır. Fazlasını dışarıya satar, yetmeyecekse kendine ayırır. Yerde oturur ,yerde yemek yer, yerde yatar, işini yerde yapar, yapmacıklıktan kaçan doğa ile iç içe ve doğayı severek, koruyarak bütün nimetlerinden faydalanan bir halktır.
1957 tarihine kadar tüm adli ve resmi işlemlerini Kuşadası Adliye Binasında yaparlardı. Ve İzmir ilinin Kuşadası ilçesine bağlı bir köydü.Daha sonra Aydın, il olması ile Kuşadası İzmir İlinden ayrıldı ve Şirince Köyü, Selçuk ilçesinin bir köyü durumuna geldi.
1977 tarihinde Toprak-İskan olmuştu.
1985-1990 yılları arasında Şirince Köyünü ,birkaç turizm ve seyahat acentasının doğal ve tarihsel değerlerini keşfetmesi sonucu köyde turizm faaliyetlerine yoğun bir şekilde başladı.
Bütün bu faaliyetlere rağmen köyde hiçbir şekilde mimari yönden değişiklik olmamıştır. Türk ve Rum gelenekleri ve adetlerine bağlı kalınarak yaşamaya devam etmektedirler.Fakat turizmin köye girmesi ile birlikte bazı geleneklerden uzaklaşmıştır. Mesela, yazın yazlık evlere yani bağ evlerine göç etmek gibi....Şirinceli artık yazın bağ evlerine göç etmeyi, turizmin verdiği büyüyle unutmuş. Yaz ve kış , para kazanmak için çarşıda, sergi başındadır. Bazıları evlerini restore ettirip, pansiyona çeviriyor.Bazıları ise evlerinin eskilikten yıkılmaya mahkum edip,şehre göç ediyor. Aynı zaman da çarşı içinde bulunan evlerin bir kısmı manevi değerini ve önemini, ticarethaneye dönüştürülerek kaybetmektedir.
Fakat bu kötü değişimle beraber, evlerde olumlu büyük değişmeler olmuştur. Bazı evleri satın alan, nostaljiyi seven , tarihsel ve kültürel dokuyu koruma anlayışı olan şehirliler tarafından evler restore edilmiştir. Halen daha edilmektedir.
Köydeki evler ,şehirdeki yaşama biçimine uymaz,. Bu yüzden yeni sahipleri, kendi gereksinimlerine göre fazla modernize etmeden,eskiye ve restorasyon tüzüğüne sadık kalınarak restore etmektedirler. Böylece evlerin ,tarihsel ve kültürünün korunmasına yardımcı oluyorlar. Hem de yaz aylarında dinlenme amaçlı kullanılıyorlar.
Şehirlilerin önerdiği yüksek rakamlar yüzünden,köylü evlerini satmak zorunda kalıyor (daha doğrusu, para tatlı geliyor.) . Bu talepler ev ve bağ - bahçe fiyatlarının da artmasını neden oluyor. Böylece evlerini ve bahçelerini şehirlilere satması sonucunda, kültür ve yaşam tarzı farklılığı ile restore edilmiş evlerin iç yapısına etki ediyor.
Evlerden bazıları görüntüyü bozan değişikliklere de uğrayabiliyor. Mesela, biçim ve işlev yönünden son derece iyi çözümlenmiş eski pencereler bozularak, yerini “Asri pencere” denilen, geniş camlı apartman pencerelerine bırakıyor.
Yeni sıva onarımları sırasında, köşe ve kat aralarında bulunan pervazlar kullanılmıyor. Ahşap çatkıların, kerpiç dolguları bazen çatkıdan kaldırılarak kolay bulunan ve kolay işlenen briketlerle örtülüyor.
Oluklu kiremitlerin artık üretilmemesi ve çevrede bulunmaması sonucu, Marsilya tipi kiremidin ,oluklu kiremitle çatıda karıştırılmasını doğurmuş. Sonuçta bütün çatılar saçkıran olmuştur.
Daha başka uygun olmayan değişiklikler ise hayatta bulunan kafesleri kaldırarak,geniş camlar takılıyor ve hayat bir “ misafir odası” şekline getiriliyor. Tuvalet ve banyosu içerde olmayan evlerde ise restorasyon sırasında hayatta tuvalet banyo için yer açılıyor ve modern banyo haline dönüştürülüyor.
En uygunsuz ve görüntü bozucu modernleşme ise evlerin çatılarına, bahçe duvarı üstlerine ve hatta sokakta bulunan ortaklaşa kullanılan ekmek fırınlarının tepesine bile takılan uydu antenleridir.
Umarız ki bu az sayıda da olsa kötü ve duyarsız bazı modernleşmeler daha fazla ilerlemez. Yoksa yakın gelecekte Rum ve Türk Evlerinin karışımı olarak kurulmuş bu şirin köy tüm özelliğini şehirleşme etkisi ile kaybedebilir.
Ama şu anda tamamı “Sit Alanı” olan köyde , restorasyon bile çok zor şekilde alınabilen izinlerle yapılabildiği için ve uygunsuz yapılan yapılara, kaçak olarak yapılan evlerin sahiplerine büyük cezalar verildiğinden,şehirleşmenin etkisi ile bozulamayacağı ümidini vermektedir. Koruma ve restorasyon çalışmaları iyi ve kontrollü gitmesiyle de Şirince Köyü gelecek kuşaklara aktarılabilecek.
SONUÇ
Şirince Köyü, 18.,19. ve 20. yüzyıl Rum-Türk toplumunun geçmişini birbirleriyle olan iyi geçimini,kültürünü,ekonomisini,yaşama biçimini ve o günlerdeki teknolojisini yansıtan bir belgedir.
Coğrafi konumu itibariyle köy,diğer yerleşim bölgelerindeki insanlar tarafından fark edilmemiş. Ulaşımın sınırlı olması sebebiyle de geleneksel yaşamını diğer bölgelere oranla daha sıkı ve uzun ömürlü korumuştur.
Şirince’den başka her şeyiyle Şirince ye benzeyen bir de Safranbolu vardır. Zonguldak ili,Safranbolu ilçesi, çeşitli tarihsel nedenlerle, günümüze kadar olduğu gibi gelebilen çok önemli, Türk kültürünün belgesi olan,tarihi bir sit olarak,anıtları,konutları ve diğer mimari örnekleri ile yol dokusu doğal güzellikleri ile bir bütün olarak koruma altına alınmış bir ilçedir. Bir olan Şirince ise Safranbolu ilçesinin yarısı kadardır. Şirince’de yaratılmış doğal çevre tamamıyla yaşayış biçimi ve fiziki çevresi ile uyum içerisindedir.
Evler insanların mutluluğu ve rahatı için hazırlanmıştır. Doğa-insan-ev uyumu vardır. Safranbolu adına alınan bütün kararlar, şirince içinde alınmalıdır. Geleneksel yaşama biçimi yansıtan bu kenti ve onun öğelerini korumak , kültür tarihimizi yaşatmak ve yarınımıza ışık tutmak gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder