Bu Blogda Ara

9 Temmuz 2011 Cumartesi

KİLİSE YÖNETİMİ VE İHTİYAR HEYETİ /// KİLİSELER /// MANASTIRLAR /// ETNOGRAFİK ESERLER /// HASTANE /// ESKİ OKUL /// KAHVE HANELER /// NALBANT ///

KİLİSE YÖNETİMİ ve İHTİYAR HEYETİ

Kilise yönetimi: Şirince de bilinen üç kilise , bir çokta manastır mevcuttur. Aşağı kilise AYADİMİTRİOS kilisesi ve Yukarı kilise denilen VAFTİZCİ YAHYA kilisesi üçüncü kilise olarak Şirince’nin kuzeydoğusunda yer olan ismi ve mimari yapısı belirsiz bir harabe durumunda kilise bulunur. Bu kiliselerin yönetimi; Merkezi Aydın Piskoposluğuydu. HELİOPOLİS / “GÜNEŞ KENTİ” adını taşıyan Piskoposluk bölgesi, Torbalı’dan Birgi’ye , Denizli’ye ve Fethiye’ye kadar uzanan Güneybatı Anadolu bölgesini kapsamakta idi.
Batı Anadolu Piskoposluk merkezi olan Efes; İzmir, Philadelphia , Alaşehir ve Heliopolis ile birlikte FENER RUM ORTADOKS PATRİKHANESİNE bağlı idi.
Köydeki Vaftizci Yahya Kilisesinin kapısının üzerindeki yazıtında; HELİOPOLİS PİSKOPOSLUĞUNA bağlı olduğunu belirtiyor.
İhtiyar heyeti: Piskoposluk bölgesinde olan Çirkince’de (o zaman ki ismi ile) görevli papazlar tarafından ve seçilmiş “yönetici” ve “ihtiyar heyeti” vardı.
Bu yönetime Rumlar: “Dimogerontia” demişler. Çok güçlü bir kurumdu. Üyeler genelde cemaatin en varlıklı mal sahibi kişilerinden oluşması ve bunların kendi halklarının yanı sıra, düşük düzey de olsa devlet otoritesinde hizmetlerde bulunanlarda vardı. Seçilmiş liderler hem dini hem de laik liderlerdi. Köyde olsun, kilisesi olurdu.
Cemaat içerisinde seçilmiş ihtiyar heyetleri arasından seçilmiş, başkanına “Muhtar” deniyordu. Muhtar , hükümet ile olan ilişkilerini yani bir değişle seçilmiş başkanlar, kendi halklarının meselelerini gidermek için, otorite sahibi olan Müslüman-Türk yönetimle, gereken kurallar ve yasalar dahilinde geçiniyordu.
Hatta Rum cemaati içinde muhtarlara “Çorbacı” denilmekteydi.
Muhtardan sonra gelen ihtiyar heyeti yabana atılmayacak nüfusu yalnızca düzenleyici yetkilerle, müdahaleci rollerden kaynaklanmıyordu.
Bu güç, bir yardan da cemaat meselelerinin idaresinin şu iki temel varsayımına dayanmasından ileri geliyordu:
1. Üyeler arasındaki çatışma yatıştırılmalı ve kontrolden çıkmasına izin verilmemeli; ve
2. Ortaya çıkan anlaşmazlıklar mümkünse dış güçlerin (devlet otoritelerin) müdahalesine fırsat vermeden grup içinde halledilmeliydi.
Dahası, nişanlanmalar, vasiyet, çeyizlerin karşılanması, evlenme ve boşanma gibi cemaat içinde gerçekleşen toplumsal etkinliklerin çoğu, inançla ilintili olduğundan papazlık bölgesi kurullarının sahip olduğu otoritede din adamları ağırlıklarını koyabiliyorlardı. İki kişi arasında yapılan anlaşmalarda ve resmi işlemlerde ihtiyar heyeti, yapılan işe resmi tanıklık yada resmi olarak onay verme yetkisi vardı.


Her hangi bir anlaşmazlık çıktığı taktirde,taraflara hakemlik yapma yetkisi vardı. Hiç anlaşamama gibi bir durum oluğu taktirde ise yüksek rütbeli kilise otoritelerine , yerel Müslüman Hukuk Alemine yani kadıya yada belediye mahkemesine başvuruyorlardı. Yani ihtiyar heyeti üyelerinin üç görevi vardı. Birincisi;cemaatin mali yükümlülüklerinin idaresi. İkincisi; yönetim meselelerinde devlet memurlarıyla ilişkiye geçilmesi. Üçüncüsü ise cemaat mülklerinin elde tutulması ve idaresi.


YUKARI KİLİSE “AYA DİMİTRİOU KİLİSESİ”

Köyün girişinde hemen sağda bir tepededir. Güneybatıda yer alır. Önünde revaklı bir kısım bulunmaktadır. Sütunlardan sadece 3 tanesi yerde yatık vaziyette durmaktadır. Yetkililerin ilgisizliği sonucu revaklı kısım çökmüştür. Yuvarlak kemer içinde bulunan ahşap giriş kapısı [1]Meander motifleri ile bezenmiştir. Kapının iki yanında revaklı kısma açılan iki pencere bulunmaktadır.

-“Şirince/Yukarı kilise Aya Dimitriou kilisesi KROKİSİ “

Kilise doğu-batı doğrultusunda uzanmaktadır. Girişin tam karşısında sütunlar üzerine oturmuş 9.50*4 metre ölçülerinde bir asma kat mevcuttur. Bu kısma dışardan kuzey cephesinde yer alan taş merdivenlerle çıkılmaktadır. Ancak günümüzde bu giriş kapatılmış ve sadece taş merdiven durmaktadır.
Kilise tabanı mermer döşemelidir. Burada çift başlı kartal ve rozet motifinin tasvir edildiği bir mermer blok bulunur. Üst örtü ise ahşap tonozdur. Tonoz üzeri alçı sıvalı olup yer yer dökülmüştür. Doğu tarafında (iç kısımlarda) 4 metre genişliğinde bir [2]Apsis vardır. Apsisin yeri Bizans mimarisi erken devri dışında daima doğu yönünde yer alır. Kilisede bulunan Apsis ortasında pencere mevcuttur. Yine bu Apsisin iki yanında birer niş bulunur.
Asma katı taşıyan ahşap sütunlu kısma iki basamaklı bir merdivenle çıkılmakta. Merdivenlerin Apsise uzaklığı 2 metredir. Asma katın alt kısmında , sütunun üzerindeki bölmelerde kısmen de olsa bozulmuş güzel bir ahşap işçilik dikkat çeker. Kuzey ve güney duvarında 1,35 metre genişliğinde yuvarlak kemerli karşılıklı üçer pencere bulunur. Üç pencerede[3] İkonastasis’e kadar sıralanıyor. İkonastasis, ahşap, kaba kestane kereste ile 12 direkle destekli bir biçimde yapılmıştır.
İkonastasisin arkasına kadınların geçmesi yasaktı. Arka kesimde rahipler dinsel ayinin servisini yaparlar. Kutsal ekmek ve su hazırlarlar. Tütsü ve şamdan gibi ayrıntılar arka kesimde yer alır. Dinsel tören sırasında hizmetliler bu nesneleri taşıyıp töreni oluştururlar.


-- “ ŞU AN Kİ GÖRÜNÜMÜ BATI GİŞİNDEN”
Her pencerenin üstünde ve arasında bulunan oval ve ahşap üstü alçılı çerçeveler bir zamanlar 12 havarinin resmini tanıtıyorlarmış, içlerine ikonalar asılarak.
Çatıyı örten çıta kafesler üstüne de sıva ve alçıdan yapılmış kabartmalı ve varaklı süslemeler yer alıyor. “kenger” , “Akantus” ve “ejderler” günümüze kalan bazı bezemeler.
Günümüzde kuzey kanatta ikinci pencere üstünde “ANDREAS” , üçüncü pencere üstünde “MARKOS”un adları ve resimleri durmaktadır. Güney kanatta ise üçüncü pencere üstünde “İOANNES” adlı yaşlı bir havarinin resmi vardır. Yapının doğusundaki içerlek yarım daire mihrap önünde olasılıkla bir kuyu var. Kilisenin hemen altında papazların evi olduğu anlaşılan bir ev bulunmaktadır. Bu ev günümüzde bir şahsın özel mülkiyetidir. Evden bu yapıya bir bağlantı vardır. Bağlantı kilisenin içinde mihrabın önündeki kuyudandır. 1997 tarihinde yapılan kazılarda tespit edilmiş olan bu bağlantı ev tarafındaki girişten ev sahibi tarafından kapatılmıştır. Mihrabın penceresi demir kafeslidir. Yapının dışına çıkılıp güneydoğusuna bakılırsa burası bir servis kapısıdır. Camii olarak kullanıldığı dönemde minareye çıkılan yükselti olarak görülebilir. Bir dönem camii olarak kullanılan bu kilise (yakın dönemde) revaklı bölümde (sütunlu asma katında) kadınlar kilise , alt bölümünde ise erkekler ibadet ederdi.
Kilisenin tabanında , İkonastasisin önünde bulunan bir taş;AYDINOĞLU döneminden kalma benzersiz bir eserdir. Kilisenin tabanı kireç taşı ve mermer döşemelidir. Ahşap kapılar Künde karidir. Kenarları pencere kapakları ile aynı motiflidir. Fakat 1992 yılında kapılar çalınmıştır.Bu kapılar şu anda Kuşadası’nda bir koleksiyoncuda alabileceği tahmin edilmekte. Koleksiyoncunun belgesi olmayan bir koleksiyoncu olduğu anlaşılmıştır.
Selçuk-Efes müzesinde koleksiyoncu kayıtlarında karşılaşmadık.
Bu kilisenin dayanıklılığı da tartışılır. Kilisenin ek binaları ve destek duvarları ise çalı çırpı ve toprak altındadır. Yalnız 1997 mart ayında başlayan kazı çalışmalarında Efes müzesi arkeolog ve çalışanları tarafından kilisenin çatısı iskeleye alındı. 25 mart 2000 tarihinde kazılar yarım kaldı ve çatı hala iskelede koruma altında bulunmakta. (27 Temmuz 2001 Cuma) ,( 17 Mayıs 2004).
Kilisenin etrafında bulunan arkeolojik eserler ise ; Bir kadına ait mezarı ve içinde gelinlik, Bir havuz, sütunlar , sütun başlıkları, cam parçaları ve çanak çömlek kalıntıları ve Selçuk – Efes Müzesinde bulunan eşi benzeri olmayan Aydın oğulları beyliğine ait bir çok eser bulunmuştur.
Kilisenin ününde Şirinceli kadınlar dantel ve şarap satıyor. Gelen ziyaretçiler Kilise ziyarete açık olmadığı için dışardan içeriye bakıyorlar...
-“Aya Dimitriou Kilisesinin eski fotoğrafı –Scalanova Antique’den” -1949
--” Vaftiz ediliş tasvirli fresk”

AŞAĞI KİLİSE “VAFTİZCİ YAHYA KİLİSESİ”

Günümüzde bir avlu içinde izlenen kilisenin tüm ayrıntıları saklı kalmış gibi.Yapılan restorasyonlar ve kazılar sonunda bu gizlilik kalktı. Avluda okul bulunmakta. Bu okul rahibelerin eğitildiği ve Selçuk ilçesine kadar olan bölgede bulunan kiliselere görev yapmak üzere yetiştirilen bir rahibe okulu idi.
- “VAFTİZCİ YAHYA KİLİSESİ”
Giriş avlu kapısının sağında bulunan depo yapısı ile yanındaki iki katlı bir konut kilisenin ek binası olarak kullanılmakta idi. Fakat günümüzde bu yapılar da özel mülkiyette olduğu için depo ve gözleme evi olarak kullanılmaktadır. Bu iki katlı yapının üst katı Vaftizci Yahya’nın odası olduğu belirlenmiştir.
İkinci kata yığma taşla yapılmış bir merdivenle çıkılıyor. Kapısının üstünde ise teneke bir levhaya yazılmış tabela bulunuyor. Kapının sağ tarafından odaya açılan bir kapı ve karşısında sofa yer alıyor. Odanın 4*5 metre ölçülerinde. Avluya getirilen su merdivenin altındaki koç boynuz işlemeli bir kurnadan ve avlunun tam ortasında bulunan mermer bir havuzla değerlendirilmiş. Günümüzde dilek havuzu yapılmış bir havuzdur. Avlunun tabanı kayrak,kireç taşı ve mermerle kaplıdır.
Kilisenin arkasından küçücük bir teras ve caddeye açılan merdivenli yol ve bir dükkan olduğu belirlenen kalıntı bulunmaktadır. Bu dükkan;DİDO SOTİRİOU’NUN romanında da bahsettiği “Şekerci TEODOROS’ un Dükkanı” idi.
Rum kulübüne ait bir dükkan daha olabileceği düşünülüyor.


Kilise doğudan bir terasla sınırlanırken batıda kendi duvarı ile evler arasında bir tür teraslama yapar. Kiliseye oturma düzeniyle birlikte oluşturulmuş bir sundurmadan giriliyor.
Kemerli kapının üzerinde kilisenin kuruluş yazıtı bulunuyor.Yazıt tamamı ile okunuyor.
Yazıtta:
“PEYGAMBER VE VAFTİZCİ YAHYA KİLİSESİ, HELİOPOLİSİN
KUTSAL RAHİBİNİN EMRİ İLE SİPHNOS’LU KALLİNİKOS LÜTFUYLA ÇOK SEVĞİLİ TANRISI İÇİN YAPILMIŞTIR.BURADAKİ VE ÇEVREDEKİ DİNDAR HIRİSTİYANLARIN ÇOK DEĞERLİ YARDIMLARIYLA YAPILMIŞTIR. -KİLİSE TAMAMLANDIKTAN SONRA YIKILDI. VE 1805
Yılı Eylül ayında büyük masraf ve çabalarla aynı zamanda tanrının yardımıyla yeni bir kilise inşa edildi.”
- Kuruluşuna ait yazıt “YAZIT”
-“Bahçesindeki,kurna”
Kilisenin yapıldıktan hemen yıkıldığı ve sonra yeniden yapıldığını belirtiyor.

30 yıl öncesine kadar oldukça sağlam durumda olan kilise, zaman içinde batı kısmındaki kubbe ve tonozlar yıkılarak harabeye dönmüştür. 1988 yılında Selçuk-Efes müzesi müdürlüğünce QUANTMAN FOUNDATION’ UN desteğiyle kazılara başlanmış ve içi tamamen temizlenmiş ve restore edilmiştir. Daha sonra paye ve taşıyıcı kubbeler ve tonozlar için sağlam bir alt yapı hazırlanmıştır. Yıkık durumdaki kubbelerden biri yapının daha iyi ışık alabilmesi için modern malzeme ile örtülmüş diğerleri ile aynı ve orijinaline uygun üstü kiremitle kaplanmıştır.
Tavan döşemesi ve batıdaki ahşap ara kat tamamlanmış ve giriş kısmı önünde yer alan ahşap çatı onarılmıştır.
-“ Duvarlardaki ve kubbelerdeki Fresk ve sıvalar koruma altına alınmıştır.”


- “Vaftizci Yahya Kilisesinin doğu duvarındaki, Niş”




-“Kilisenin pencerelerinin üstündeki Haç kabartmaları”

--“İsa Freskleri”





-VAFTİZCİ YAHYA KİLİSESİ
“İKONASTASİS”
- “VAFTİZCİ YAHYA KAPI GİRİŞİ”

-“Vaftizci Yahya KL. Çan Kulesi” - “Asma kattaki sandalye ve sıra”

-“Bahçesindeki havuz”

-“Kilise alt sokaktan bağlanan demir çift kanatlı giriş kapısı”


-“SÜTUN BAŞLIKLARI” “ROMA BİZANS VE RUM DÖNEMİ”

“1884 tarihli tabela”
“DİNİ EĞİTİM VEREN BİR OKULUN TABELASI”



III. KİLİSE

Şirince’nin 8 km. doğusunda yer alır. Harabe durumunda ne olduğu belirsiz bir çöküntüdür. Köyün III.Kilisesi olan bu mimari yapısı hakkında hiçbir yazılı belge bulunmamaktadır. Selçuk-Efes müzesinin arkeologlarının araştırmalarına göre kilise Geç dönem Bizans mimarisine aittir. 12. yüzyıldan kalmadır. Kilise özel bir arazi içinde yer almaktadır. Arazi sahiplerinin dedelerinin anlattıklarına göre Kilise; 3 katlı imiş.
Köylü bu kiliseye “manastır” diyor. Ama yapı kilisedir. Kilise olduğunu ispatlayan kalıntılar bulunmaktadır. Bunlar yapının batısındaki girişinde kapının üzerinde yer alan kuruluşuna ait kapı yazıtıdır. Fakat bu yazıt definciler tarafından kilisenin duvarından sökülerek çalınmıştır. Günümüzde sadece zemin kat ve çökme sonucu oluşan moloz ve bir kaçı sağlam kalabilmiş duvar bulunur.

Arazi sahibinin kilise yıkılmadan önceki halini bize kısaca şöyle anlattı:
-“Kilise 3 katlı idi. Zemin kat yeraltında idi. Duvarlarında havari resimleri vardı. Ve ikonalar yani İsa ve Meryem ananın resimleri vardı. Birinci katında giriş için çok büyük ahşap bir kapısı vardı. İçeriye girildiğinde her yeri mermer döşemeli bir koridor vardı. Duvarlarda sönmüş mumları olan nişler vardı. Oda oda yapılmış ve bu odalara giriş ortadan geçen koridorla sağlanıyordu. En arkada yani doğuda kapıdan içeriye girişte de görülen niş vardı. Bu koridor batıdan doğuya doğru ilerliyordu. Tavanı ise kubbe biçiminde idi. İçeriye yağmur yağdığı zaman 100-200 koyun- keçi sokabiliyorduk. Üçüncü katta ise hiçbir şey yoktu ve ikinci katın ortasında bulunan taş bir merdivenle çıkılıyordu. Tahminen üçüncü kat barınak olarak kullanmışlar. 40-45 yıl önce burası çöktü . Kilise yıkıntı ve harabe şekline- geldi.Çökme ile etrafa yayılan moloz ve büyük taşları dozer yardımı ile kilisenin içine boşalttık ve toprağı havalandırdık. Ama hala bu moloz boşaltılıp temizlense zemin kat görülebilir.Şimdi ise harabe durumundadır.Burası Kiliseydi demeye bin şahit ister...”
POMAK MUHARREM AMCA


“MERYEM ANA KİLİSESİ”


MANASTIRLAR

Günümüzde halen sağlam vaziyette ayaktadırlar. Tam olarak 10-12 adet manastır bulunmaktadır.Bunlar 11.,12.,13., yüzyıl geç dönem Bizans mimarisi yapılarıdır. Yaşını belirleyen kalıntılar manastırların çevresinde bulunan 800-900 yaşlarında olan çınar ve zeytin ağaçlarıdır.
Manastırların iç mekanları hep aynıdır. İki veya üç adet [4]“niş” bulunur. Kapı yanlarında ve pencere üstlerinde havalandırma amaçlı kullanılan delikler vardır. Genelde batı yönünde ahşap kapılı giriş, doğu yönünde [5]“Apsis” bulunur. Bizans mimarisi geç döneme aittir. Kuzey ve güney yönlerinde nişler ve pencereler bulunur. Doğuda bir apsis , batıda iki yanda yani giriş kapısının sağ ve sol tarafında ısınma amaçlı kullanılan ocaklar bulunmaktadır. Isınmak için başka bir teknik daha duvar içlerinde görülmektedir. Bu da kırmızı topraktan yapılmış pişmiş künklerdir. Ocaktan çıkan duman ve dolayısı ile sıcak hava bu künklerle duvar içlerinde dolaştırılarak bacalara ulaştırılır. Bununla hem ısınma sağlanır hem de çıkan dumanı bacadan dışarı atılır.
Tam ortada Ayin yapılırken şarap-ekmek ve şamdanların durduğu 100 x 50 cm ebatlarında ve yerden 1 metre yükseklikte mermerden yapılmış banko bulunur.
Çatı için genellikle çam iskelet kullanılmış. Çatı örtüsü olarak yine pişmiş kırmızı topraktan yapılmış oluklu kiremit kullanılmıştır. Tavan döşemesi yoktur. Genelde hepsi 40-50 metrekareyi aşmayan dinsel yapılardır.
Çevresinde çınar, kestane ve zeytin ağaçları vardır.
I.TİP Manastır
II.TİP Manastır




DİĞER KALINTILAR
ETNOGRAFİK ESERLER;
Yörede bulunan Etnografik eserleri inceleyecek olursak Geç Efes Dönemi, Roma, Bizans
Selçuklu , Yunan ve Osmanlı dönemine ait eserler bulunmuştur. Genelde Bizans,Roma ve Yunan ile birlikte Osmanlı dönemine ait eserler Şirince ve çevresinde bulunmuş. Geç Dönem Efes ve Selçuklu Dönemlerine ait eserler ise Selçuk ilçesi ile Şirince Köyü arasında kalan Boğaz denilen bölgede bulunmuştur. Buluntular genelde: pişmiş topraktan yapılmış Yağ Kandilleri, Ekmek damgaları, Şarap ve Yağ Amforaları. Bronzdan pirinçten yapılmış Ay Üzengileri, Buhurdanlıklar, Havanlar, Şamdanlar. Gümüş ve Altından Sikkelerdir.
Bu eserlerin bazıları özel koleksiyoncularda bazıları ise Selçuk Efes Müzesi arşivinde korunmaktadır.




Şirince’de ve civarında bulunan eserlerden bazıları şunlardır:
EN ESKİ BULUNTU MÖ. 3500-4000 yıllarına ait “UGNATERYUM”
MÖ. 3500-4000 “ “ “AQUATERYUM”dur.


Daha yakın dönemlere ait etnografik eserler ise ;
“Ekmek damgaları”-Bronz-Bizans dönemi-Üzeri “YORGO” yazılı
Kandil, üzengi, amfora,
Bizans ve Roma sikkeler,
Havanlar,buhurdanlık” 17.,18. ve 19.yüzyıl
“Üzengi , Kapı tokmakları ve Çan” 17. ve 18. yüzyıl
”Şarap Amforası,Roma ve Bizans sütun başlıkları”
“1884 tarihli bir tabela,yunanca yazılı”, Tire’den gelmiş bir okul tabelası...



“Antique de Scalanova"
Koleksiyonundan









İstihlas Mahallesindeki bir ev.

HASTANE


İlk önce bu yapıyı mimari bakımdan incelemek gerekir. Malzeme ve teknik bakımdan köydeki sivil mimarlık örneklerinden ayrılmaktadır.
Önce cephe bodrum hariç iki katlıdır. Tüm cepheler sıvalı olduğundan inşaat malzemesi belli olmamaktadır. Fakat oldukça kaliteli bir işçilikle moloz örgü olduğu ve aralarda ahşap hatılların kullanıldığı izlenimini vermektedir.
Diğer yapılarda olduğu gibi bu yapıda da ön cepheye özen gösterilmiştir.Bina kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir plana sahip.Binanın girişi doğu cephesindedir.
Beş mermer basamaklı bir merdivenle çıkılır. Binanın girişi dikdörtgen bir niş içindedir. Merdivenlerin iki yanında bodruma açılan kapılar bulunur. Girişin sol tarafında bir, sağ tarafında iki ahşap söveli pencere bulunmaktadır.
İkinci katta girişin tam üzerinde bir balkon mevcuttur. Bu katta da alt kattaki
“ Hastane” İSTİKLAL M. NO:135
pencerelerin tam üstünde ve aynı tip birer pencere yer almaktadır.
Tüm pencerelerin üzerinde ve aynı tipte profili olan saçaklar mevcuttur. Güney cephesinde ise pencere açıklığına rastlanılmamaktadır.
“Hastane” olarak tanımlanan bu yapı İstiklal mahallesi no:135 de yer alır.
Dış süslemeleri ve tavanı alçı sıva oluşu itibari ile tipik Şirince evlerinden ayrılır. Daha çok İzmir mimarisine yaklaşır. Yani bu yapı da görülen İzmir evlerinin etkisidir. Diğer evlerde olmayan bir başka özellik ise Bahçe duvarlarının diz hizasında oluşu ve duvarların üzerinde bulunan güvenlik amaçlı yapılmış olan demir parmaklıklardır. Zemin katla beraber üç katlı olan bu yapı hastane olarak kullanılmış.
Günümüzde ise restore edilmeyi bekleyen yapılar arasında yer almaktadır. Zemin katta bulunan bağlantılarda çatlaklar oluşmuş. Güney cephesindeki arka duvarda meydana gelen çatlak nedeniyle yağmur sularının getirdiği toprakla zemin yükselmiş.Giriş merdivenlerindeki mermerler kırılmış. Giriş kapısının sağ ve sol kanatlarındaki tamamlayıcı parçalar kaybolmuş. Yapı içinde bulunan bazı değerli eşyalar kaybolmuş. Duvarlardaki sıvalarda dökülmeler olmuş. Bazı duvarların üzerlerinde derin çatlaklar oluşmuş. İkinci kata çıkan ahşap merdivenlerdeki tırabzanlar kırılmış merdiven basamakları kırılmış. İkinci katın bazı odalarının tavanlarında dökülmeler olmuş. Tavandaki alçı sıvalardaki süslemeler silinmiştir.




HASTAHANE VE DOKTORUN EVİ OLARAK KULLANILMIŞ YAPILARIN GÜNÜMÜZDEKİ DURUMLARI (RESTORE EDİLMİŞ HALLERİ)



Resim 25 “ESKİ İLK OKUL”
OKUL

PAFTA:87 , PARSEL:2280
1849 tarihinde yapıldığı bilinmektedir.
Bodrum kat üzerine tek katlı bir binadır. Temelde ve yan duvarlarında taş kullanılmıştır.Güneye bakan ön köşelerinde üstleri başlıklı plastrlar yer almaktadır. Su basmanı bodrum kattan, bodrum katını da birinci kattan silmeler ayırmaktadır. Silmeler arasındaki taş örgü sıvalı değildir. Bu silmelere binanın diğer cephelerinde rastlanılmamaktadır.
Cepheyi ortalayan giriş kısmı oldukça geniş tutulmuş olup, buraya bodrum pencerelerinin üst hizası ile aynı seviyede, bir metre kadar yükseklikteki merdivenle çıkılmaktadır. Dikdörtgen giriş eyvanının ortasında kırma kemerli kapı, bunun iki yanında da yine kırık kemerli birer pencere yer almaktadır.
Girişin iki yanında güneydoğu ve güneybatıdaki sınıflara ait ikişer pencere mevcuttur.Taş konsollar üzerine oturtulmuş dikdörtgen taş söveli bu pencerelerin üstünde ,kilit taşı bulunmaktadır.En üst kısımları da yalın saçaklarla taçlandırılmıştır.Bu pencerelerin tam altında ikişer tane kare pencere bulunmakta.
Binanın kuzeye bakan arka cephesi güneydeki cephe ile simetriktir. Yalnızca eyvanın balkon şeklinde olması farklılık gösterir.
Binanın yan duvarları biri doğu diğeri batıya bakmaktadır. Doğuda altı pencere, batıda ise yedi pencere vardır.
Arka cephenin batısında bodruma açılan bir kapı bulunur.

Binanın tüm cepheleri yalın dar bir saçakla çevrelenmiştir. Üst örtüsü kiremit kaplıdır.
İç kısımda dikdörtgen bir salona açılan karşılıklı üçer sınıf mevcuttur. Tavanı ve tabanı ahşaptır. İç mekanda herhangi bir bezeme unsuru yoktur.
Bahçenin ortasında yüksekçe bir katafalk üzerinde anıtsal bir çeşme yer almaktadır. Dikdörtgen şeklinde çift basamaklı bir kaide üzerindeki yapının dar yüzlerinde birer, geniş yüzlerinde ikişer çeşme bulunmaktadır. Köşelerde ve geniş yüzdeki iki çeşme arasında başlıklı plastrlar yer almaktadır. Üst kısım ise silme ile çevrelenmiş ve düz çatılı bir saçakla taçlandırılmış.
Köyün Osmanlıdan kalma birkaç yapısından biridir.
1995 tarihinde restore edilerek restoran haline getirilerek turizme hizmet vermektedir.

ÇARŞI

Şirince Köyü meydanındaki ulu çınarın bulunduğu alan ile cami arasında uzanan dükkanların, kahvehanelerin sıralandığı yol köyün merkezidir ve İstihlas mahallesi içinde yer almaktadır.
Yakın bir geçmiş kadar Arnavut Kaldırım biçimli sokak döşemesi olan çarşı ve mahalle aralarındaki sokak döşemeli yol,son yıllarda köylüce düzeltilmiştir. Düzeltme esnasında Şirince kanalizasyonu değiştirilmiş, modern yangın söndürme muslukları ve yol ışıklandırmaları ait tesisat yeraltına alınmış. Yani bütün tesisatlar yer altında günümüzün koşullarına uygun bir şekle uyarlanmış.
Geçmiş dönemlerde 7 tane kahvehane, 3 adet yağhane ve bir çok ekmek fırını olduğu yaşlılarca söylenmektedir. Günümüzde Çarşı, otoparktan başlayıp “kasaplık” denilen meydana kadar uzanır. Otoparktan başlayan çarşıda sol tarafta restoranlar, muhtarlık ve ulu çınar ağacının meydanı ve altındaki şu an Cumhuriyet Halk Partisinin Parti binası olarak kullanılan kahvehanesi ile çarşı girişi yer alıyor. Şarap Evleri, Scalanova Antique isimli antikacısı, deriden masklar yapan dükkanı, iki tane berber dükkanı, pide fırını ve restoranı. Meşhur Şirince Ekmeğini üreten Ekmek Fırını ve Şirinceli kadınların evlerinde yaptıkları dantel ve şarap tezgahları ile son buluyor.
Çarşı içindeki sivil mimarlık örnekleri üzerinde durulmasında yarar vardır.
Bunlardan bazıları; Kahvehaneler, Nalbant-hane , Depolar. Yağhaneler ve Şaraphanelerdir.

Çarşı


KAHVEHANE
Pafta: 90, Parsel: 2515
Mülkiyeti: Maliye Bakanlığı
Önceki kullanımı: Kahvehane
Günümüzde: Cumhuriyet Halk Partisi Lokali olarak kullanılmaktadır.
18. yüzyıl ikinci yarısına ait bir yapıdır. Yalnızca zemin kattan ibarettir. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Giriş kuzey cephededir.
Güneydeki bir başka mekan yapıya sonradan ilave edilmiştir. İlave yapıya ahşap bir kapı ile birleşiktir.
Kerpiç malzeme ve Bağdadi teknikle inşa edilmiştir.
Çay ocağı ayrı bir planla salondan ayrılmaktadır.Girişi kuzeyde olan bu yapının ön cephesinde büyük ahşap kapı ve ikişer 1*2,15 ebatlarında ahşap söveli pencere
bulunur. İç mekanda zemin beton tavan ahşaptır. 1995 tarihinden önceki işletmecisinin yaptırdığı onarım ve restorasyon sonucunda bu günkü halini almıştır.
Onarım çalışmaları sırasında Kuzeyde girişin tam karşısında güney duvarının sol tarafında sonradan kapatılmış ocak duvarı bulunmuştur. Tavan ve çatı örtüsü onarılmış. Tavan onarımı sırasında , eski yunan paraları “Drahmiler” bulunmuştur. Pencere ve büyük ahşap giriş kapıları eskisine sadık kalınarak değiştirilmiştir.
Halen Kahvehane olarak kullanılmakta ve Cumhuriyet Halk Partisinin Lokali olarak hizmet vermektedir. Önündeki ulu çınar ağacı ve avlusu ile Şirince ye gelen yerli yabancı ziyaretçilerin uğrak yeridir. Özellikle tavsiye edebileceğim bir yerdir.
Kahvehanenin güney cephesinde depo olarak kullanılmış 20*25 metre ebatlarında bir yapı bulunmakta. Bu yapı ile bitişik bir başka yapı daha bulunur. Ahır olarak yapılmış bu yapı da günümüzde şarap evi olarak kullanılıyor.
İki metre doğunda kaynak suyu akan çeşme yer alır. Çeşmenin duvarı yağlı boya ile kalem işi süslemeler yapılmış. Kurnası 100*35 cm ebatlarında sade bir işçilik kullanılmış.
Çevresi hanımeli, melisa ve mor sümbülle gölgelendirilmiş ve kokulandırılmış.

NALBANT
Pafta: 90, Parsel.: 2514
No: 64
Mülkiyeti: Özel
Günümüzde: Şarap Evi olarak kullanılmaktadır.
Son dönem Osmanlı mimarisine aittir. Zemin kattan ibarettir. Aynı yapıya ait depo bulunmaktadır. Depo berber dükkanlarının arkasına güney cephesine doğru ilerleyip son bulmaktadır. Depo kapı numarası 65 olup bu özel mülkiyete dahil bir yapıdır. 2*7,50 metre ebatlarında doğu - batı istikametinde ilerler. Depo ve nalbant arasında bir başka kişiye ait 2,5*2,5 metre ebadında kare biçimli dükkan amaçlı yapılmış bir yapı daha bulunmaktadır.
Yapıyı İbrahim AKGÜN (Berber İbram) berber dükkanı olarak kullanıyor. Nalbant dükkanının planı kareye yakın dikdörtgendir. Giriş kuzey cephesindedir. Bağdadi tekniği ile yapılmıştır. Güney cephesinde 3 ahşap kolonla desteklenmiş
“BURSA TİPİ” kemer formlu revak sırası bulunmaktadır. Aynı revak sırası berber dükkanlarının arkasına kadar ilerler ve son bulur. Eskiden bu depoda kahvehane olarak kullanılmış. Kahvehane olarak kullanıldığı dönemden, girişin tam karşısında güney duvarında bulunan yağlı boya Atatürk resmi görülmeye değerdir. Duvarda daha bir çok yağlı boya resim bulunmakta imiş fakat kireç badana yapıldığından bu resimler silinmiş. Doğu yönündeki duvarında da bir ocak bulunmaktadır. Kullanıldığı dönemde ön tarafı; Nalbanttın önündeki revak sırası devamı varmış fakat berber dükkanlarının yapılması ile bu revak sırası yıkılmış.
Nalbant giriş duvarının iki yanında dikdörtgen birer pencere mevcuttur. Doğu ve batı cepheleri moloz taş örgülüdür.
İlk başta kahvehane olarak yapılmış bu yapı daha sonra nalbant olarak çalıştırılmış.
Günümüzde eskiye sadık kalınarak onarılmış bu yapı “Kırkınca Şarap Evi” olarak tarafından işletilmektedir. 65 numaralı depo ise berber dükkanlarının arkasında kaldığından korunamamış ve önü tamamen ile kapanmış.
Bu üç yapı birbirine bağlı kapı olmadan yan yana sıralanır. Nalbant dükkanına bağlı olarak ve aynı çatı altında yer alır. Alaturka kiremit kaplı olup kırma çatı ile örtülmüştür


Resim 27 “depo” eski kahvehanedeki “Atatürk Resmi”

DİĞER KAHVAHANELER

Mülkiyeti özel olan iki kahvehane daha vardır. Yine çarşı içinde yer alan bu yapılar 73 numaralı Mahir Çatal,74 numaralı yapı ise aynı yapının ikinci katında bulunan yapı Orbay Yeni gün tarafından işletilmektedir. Bu yapılar köy muhtarlığının yaptığı restorasyon çalışmaları sonucunda tek katlı bir yapı iki katlı hale getirildi. Fakat eskisine sadık kalınmadan yapılmış olan bu yapının sadece pencere ve kapı ölçüleri dışında diğer mimari öğeleri modern ve beton olmuştur.Üst kattaki kahvehaneye altta ve diğer kahvehanenin güney cephesinde bulunan merdivenle girilmektedir.

Yapının batısında camiye doğru ilerleyen yol üzerinde gelen ziyaretçilere hizmet vermektedirler.
Kahvehaneler Türk ve Rum halkının vazgeçemediği alışkanlıklardan birisi olduğu aşikardır. Selanik'den gelmiş Nemika Teyzenin anlattığına göre, kahvehaneler;
“Çirkincemizde şimdiki çarşı, kasaplıkta ikinci çarşı, kiliselerin altında üçüncü ve dördüncü çarşı,eski yerleşim yeri denilen şimdi köyün girişinin sağ tarafında olan bölgede cevizli kahve ile beş. Şimdiki su deposunun yanında bulunan ceviz ağacının altında altıncı kahve ile Çete Yusuf’un şuan kabak diktiği yerde (Güneyde su deposunun arkasında kalıyor) yedinci kahvehane bulunuyordu.”
“Bir o kadarda ekmek fırını bulunuyordu. Biri şimdiki fırın , biri çakalların evinin bulunduğu evin altına (istihlas mahallesindeki Kırkıca Pansiyon), biri eski yerleşim yerindeki cevizli kahvenin yanında bulunuyordu.”
“ İki tanede sinema vardı. Biri Yalçın Ersoy’un işlettiği (dolmuş duraklarında 50 metre önce sol taraftaki yapı) diğeri de köy muhtarlığının sineması olan ( şimdi antikacı dükkanı 1975 ten beri ) yapı. Buralarda hem sinema oynatılırdı hem de düğün ve kına geceleri yapılırdı . 1950 tarihinde falan...” [6]NEMİKA TEYZE





Dantel satan teyzelerden biri ve Eşekçi Ali Dayı “Sarı Ali”



MERYEMANA-ÇİRKİNCE İLİŞKİSİ
Hıristiyanlık dünyasını meşgul eden en önemli sorulardan bir tanesi de Meryem Ana nerede öldüğü ve nereye gömüldüğüdür. Ancak bu gün kesin olarak biliyoruz ki, Meryem Ana Efes’te ölmüş ve burada gömülmüştür. Zaten 431 tarihinde Efes’te yapılmış olan konsül toplantısında da Meryem Ana , ST.JEAN ile birlikte Efes’e geldiği burada yaşadığı ve öldüğü tutanaklara geçmiştir. Daha sonraları Alman Rahibe Katharina EMMERİCH’in açıklamaları neticesinde yapılan araştırmalarda bunu kanıtlamıştır.
Katharina EMERİCH yaşadığı yerden hiç ayrılmayan yoksul bir Alman rahibesi idi. Hayatının son yıllarında çok az kişiye nasip olan Stagmatik Azize olmuştur. 1818 tarihinde bir gün trans halindeyken Meryem Ananın yaşadığını algıladı ve bunları C:BRENTO kaleme aldı.EMMERİCH, Meryem Ana hakkında şunları anlatıyordu:
“Hıristiyanlara yapılan işkenceler artınca Meryem Ana , ST.JEAN ile birlikte Kudüs’ten Efes’e geldi. Şehre yakın bir dağda yaşadı. Ve burada ölerek gömüldü.”
Bilindiği gibi Meryem Ananın Kudüs’te öldüğü ve orada gömüldüğü sanılıyor.
EMMERİCH’in açıklamaları dünyada ilgi ile karşılandı. 1891 yılında İzmir Koleji Müdürü olan EUGENE PAULİN , Efes civarında araştırma yapmaya karar verdi. Rahip YUNG başkanlığındaki bir grubu evi bulmak için görevlendirdi. YUNG, uzun araştırmaları sonunda bahsedilen evi Bülbül Dağında buldu.
Bülbül Dağında bulunan bu yapı zaten Çirkinceliler tarafından bilinmekte idi. Çirkince de yaşayan Rum Hıristiyanlar buraları çok iyi tanıyordu. Çirkinceli Rumların burayı, her ağustos 15 tarihinde Meryem Ana Anısına tören yapmak için ziyaret ettikleri bir yer idi. Hatta Meryem Ana evi Çirkinceli avcıların, avlandıkları zaman tesadüfen buldukları da daha önceden bilinmekte idi. Buna dair kaynaklar ve söylentilerde bulunmaktadır.
Ayrıca EMMERİCH’İN bahsettiği gibi hem Efes hem de deniz Meryem Ana evinden görülüyor.
Evi bulduğuna emin olan YUNG ve ekibi gerekli çalışmaları yaptılar. Evi bulduklarına tam olarak emin olunca haberi tüm Hıristiyan alemine duyurdular.
Çirkinceli avcılar evi bulmakta YUNG ve ekibine EVİ göstererek yardımcı olmuşlardır.
Dünyadan gelen tepkiler olumlu idi. 1892 yılında İzmir Baş Piskoposu TİMONİ burada dini törenler yapılmasına izin vermiş. 1961 tarihinde PAPA XXIII. JEAN , Meryem Ana Evini ziyaret eder ve burayı “Hac Yeri” olarak tüm Hıristiyanlık alemine ilan eder.
Sonuç olarak Meryem Ana Evi Çirkinceli Rumların bildiği ve burada törenler düzenlediği bir ibadet yeri idi. Bu Evi bulmalarında da yardımcı olan yine Çirkincelilerdi..
Ev tahminen Bizans döneminden beri bilmekte idiler. Hatta Meryem Ana Evinin Bizans Döneminde haç planlı bir kiliseye çevrildiği kaynaklarda belirtilmektedir.
VAFTİZCİ YAHYA

Kiliseye adını veren Vaftizci ile Selçuk ilçesindeki ST.JEAN yada YUHANNA ‘yı karıştırmamak gerekir.
*Mezarı ve kilisesi Selçuk ilçesi Aya Suluk tepesine adını veren . İncil yazarı ve [7]Küçük Asya’daki Yedi Kiliseyi kuran ST.JEAN’ dır.
*Meryem Anayı Efes’e getiren ve ölümünde yanında olan Havari, Yuhanna’dır.
*İsa’dan sonra 28 ve 29 tarihinde Ürdün Vadisinin aşağı kesiminde peygamberliğe başladı. Peygamber olan Vaftizci Yahya ise Yahudiliği son olarak yapan ve Hazret-i İsa’nın “Peygamber” oluşunu müjdeleyen kişidir, Vaftizci Yahya...
Yahya’nın İsa’dan önce öldüğü sanılmaktadır.İnananlar tarafından mezarı yaptırılan Peygamber Yahya’nın Samaria kentinde gömüldüğü kabul edilir.
Ortodoks Hıristiyanlarınca: Vaftizci Yahya İsa’nın Peygamber oluşunu Müjdelemesi ile saygı görmektedir.
Şirince köyünde bulunan ismini taşıyan kilisenin kapı üstündeki yazıtta da bilindiği gibi “PRODROMOS” unvanı ile anılır. Yolu açan, müjdeleyen, haberci anlamında bu unvanın yanında daha da önemli özelliği “Vaftizci” unvanı kullanılır. Yahuda da doğan Yahya, İsrail Oğulları’nı TEVRAT’A çağıran son peygamber olarak, akarsu veya gölde inananları vaftiz ederek ahrete hazırlık yöntemini kullanmıştır. Yahya, Zekeriya Peygamber ile Meryem’in teyzesi ELİZABETH’in oğludur.
Yahya’nın annesi ELİZABETH, kendisini ziyarete gelen Meryem’e o sırada ana rahminde bulunan İsa’yı selamlamış ve müjdelemiştir. Kuran da Yahya’dan söz edilmemesine karşın dolaylı olarak tanrının sözünü aktararak bir peygamber bildirilir.

“VAFTİZCİ YAHYA” İKONASI...İsa’yı vaftiz edişi tasvirli


Resim 30 “Vaftizci Yahya Kilisesi duvarındaki Freskler”




DİDO SOTİRİOU

*1909 Aydın/ ÇİRKİNCE KÖYÜ Bir sabun yapımcısının kızıdır. Aydın ilinde doğdu ve Çirkince Köyünde yaşadı. 1922 yılında Anadolu’dan ayrılarak Yunanistan’a amcasının yanına gitmek zorunda kaldı. Ailesi ondan sonra göç etti. İlk çocukluk yıllarını annesi ile birlikte Çirkince’de geçirdi. “Bir kız çocuğu için eğitimin gereksiz olduğunu” düşünen ailesine rağmen “eğitim üyesi” oldu.
Kendisini şöyle anlatıyor:
“ Geç eğitim gördüm. Geç yazdım.Tutucu bir ailede yetiştim. Ve toplumun yasakları ile orta okul sıralarından beri özgürlük, bağımsızlık ve insan hakları için mücadele ederek büyüdüm....”
Ailesinin kısıtlamaları, göçmek zorunda kalmasının yarattığı acılar , Alman faşistlerin giriştiği katliamlar, Alman işgali sırasında (1940-1945) yer altı basınında önemli görevler alması Didonun yaşamında önemli noktalardan bazılarıdır.
Yazarın önemli eserlerinden olan “Benden selam söyle Anadolu’ya” 1962 tarihinde yayınlandı. Sonra yıllarda “en çok satanlar” arasında yer aldı. Son yıllarda bu kitaba gösterilen ilgi, değerinin yeni anlaşıldığını gösteriyor. Çünkü 1995 tarihinde Türkçe olarak yayınlanan roman toplam 57. baskısını yapmış durumda. Romanın Fransızca’dan Türkçe’ye çevrilmesinin ardından (1970) 1998 tarihine kadar 14. baskı yapıldı. Bir çok Yunanlı ve Türk yazardan tebrik almıştır.
Yazar 1982 yılında “Abdi İpekçi Türk-Yunan Dostluk Ödülü” aldı.
n 23 EYLÜL 2004 Athen/Griechenland kentinde yaşama veda etti. Şirince köyünde onuruna kilise büyük bir ayin düzenlendi.

Sotiriou için düzenlenen ayini Bartholomeos yönetti…

"Benden Selam Söyle Anadolu’ya" adlı kitabın yazarı olan Didi Sotiriou için, Şirince Köyü Kilisesi’nde düzenlenen ayine, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un yanı sıra Yunanistan’ın Efes Kenti Belediye Başkanı Papacıkzistos Gzigozios, Belediye Başkan Yardımcısı Dalamıtras Basılıos ve Atina Milletvekili Antomios Karpouzo ile 100’e yakın Yunan katıldı.
Patrik Bartholomeos, ayine başlamadan önce, "Bugün burada çok sevilen ve sayılan dünyaca ünlü yazarımızı hep beraber anacağız. Zannediyorum ki onu bütün Anadolulular, Şirinceliler ve İstanbullular hasretle anacaklar. Kendisinin çok güzel kitapları vardı, özellikle "Benden Selam Söyle Anadolu’ya" adlı kitabını çok beğeniyle okudum. Ölümüyle hepimiz çok üzüldük" dedi. Bir soru üzerine Türk-Yunan ilişkilerine de değinen Patrik Bartholomeos, "Türkiye’de, Türk-Yunan ilişkileri bu aralar yoğunlaşmış durumda. İki milletin yan yana gelip çok güzel projeler üreteceğine inanıyorum. İki ülkenin dostluğunun daim kılınması için iş adamları ve politikacılara, yani hepimize ihtiyaç var. İki ülkenin çok güzel işler üretebilmeleri için mücadele etmeliyiz" diye konuştu.
Şirince Köyü’nde bulunan kilisenin önündeki dilek suyuna para atan Patrik Bartholomeos, "Sürekli barış ve kardeşlik" dileğinde bulunduğunu söyledi.

İZMİR (İHA) -
Yayın Tarihi :26 Eylül 2004 Pazar




ESERLERİ :
Ø İNEKRİ PERİMENUN / Ölüler Bekliyor 1959, Roman
Ø İLEKTRA / Tekrar Doğuş 1961, Roman
Ø MATOMENA HOMATA / Kanlanan topraklar 1962, Roman
Ø MİKROASİAATİKİ KATASTROPHİ KEİ STATEGİKİ TOU İMBERİALİSMOU ANLİTİKİ MESSAGİA / Küçük Asya 1975, İNCELEME
Ø BENDEN SELAM SÖYLE ANADOLU’YA 1962, Roman
Ø MESA STİS FLOGES / Yalımlar İçinde1979, Roman
Ø EPİS KEPTES / Konuklar 1979, Roman
Ø KATEDEL FİZAMETHAL/ Yıkılıyorduk 1982, Roman

ÇİRKİNCE hakkında yazdıkları;
--“ Şu yeryüzünde cennet diye bir şey varsa , bizim Kırkıca o cennetin bir parçası olsa gerekti. Ormanlarla kaplı dağlık bir bölgede kuruluydu köy.Önümüzdeki denize kadar göz alabildiğine uzayan Efes Ovası ... Ve baştan başa emiş bahçeleri ile incirlikleri ile zeytinliklerle, tütün pamuk,mısır ve susam tarlaları ile dolu olan bu ova bizim köye aitti....”
--“ Hani , köylüyü iliğine kadar sömüren büyük toprak ağaları vardır ya, bizim orda yerleri yoktu onların. Ve o çağda, tarlaları zorbalığa getirip ipotek altına almak da kolay bir iş değildi. Kendi arazisinin efendiydi ve her köylünün iki katlı bir evi vardı. Ayrıca ceviz, badem, elma, armut, kiraz ağaçlarıyla ve sebze bahçeleri ile çevrili, yazlık bir evi vardı. Ve hiç kimse bahçesini çiçeklerle donatmayı ihmal etmezdi…Ve dört bir yandan fışkıran akarsuların ne kış ne yaz kesilmezdi türküsü... Buğdayla arpanın yetiştiği vakit, tarlalarımız altın yaldızlı bir denizden farksız olurdu. Bizimkiler gibi verimli, dalları ürün bolluğundan yerleri yalayan , öz suyu dolu , yusyuvarlak, simsiyah , pırıl pırıl zeytinli ağaçlara başka bir yerde rastlayamazdınız. Yavaş ama sağlam bir geçim kaynağı idi , zeytinyağı. Ama incir... köylünün kemerini altınla dolduran incir...! Sadece Aydın ilinde değil bütün Doğuda, Avrupa’da ve Amerika’da bile ün yapmış incirlerimiz. Derisi var mı yok mu anlayamazdınız, öylesine ince idi; Anadolu’nun o canım ballanmışlardı....”
--“Tanrının bizlere verdiği bir başka nimet de , dalgalandığı vakit okyanusu andıran göllerdi. Hacı Suluk istasyonunda duran trenden, her gün bir alay yolcuyla tüccar, seyyar satıcıların hemen oracıkta mangallar üzerinde kızarttıkları göl balıklarına büyük bir iştahla saldırırlardı....Balık deyip de geçmeyelim . Her biri iki-üç okka tartan balıklar..! Çayırlarımızda bir ebedi bahar havası kazandırıyordu bu bolluk.Hayvanlar nasılda besili idi.... Otlağın ortasında yayılıp dinlenmeye koyuldukları vakit,
”Var mı bana yan bakan “diye çalım satan beyleri andırıyorlardı....”
--“Kırkıca, yazları boşalıverirdi. Sadece birkaç bekçi kalırdı köyde. Bütün ahali, kırdaki evlere dağılırdı. Ancak, ekime doğru, büyük Aya Dimitri Panayırı yaklaşırken köye dönerlerdi. Badanaya , son bahar temizliğine girişirdi kadınlar. Kap kaçaktan başlayıp sokağa varıncaya dek ellerine ne gelirse paklamayı adet edinmişlerdi. Ve öylesine aklanırdı ki köy aniden, yollarda yürümeye kıyamazdınız. Tüm dükkanlar, kahveler, iki kilise ile üç okulumuz ve köyün tek Türk binası olan Zaptiye Dairesi defne ve mersin dallarından görünmez olurdu....”










“Çirkinceli Efeler” Babamın dedesi ve arkadaşları “ÇİRKİNCELİ MEMET EFE” KEÇİ KALESİ HATIRASI


















[1] MEANDER;menderes nehrini tasvir eden kıvrımlı şekil
[2] APSİS ; Bazilikalar erken Hıristiyanlık devrinde Batı ve Doğu yönünde dışarıya doğru taşan bir niş ile son bulur. B niş APSİS adını alır.
[3] İKONASTASİS ;Tanrısal motiflerin ve resimlerin dizili olduğu bir tür perdedir.
[4] NİŞ: Duvarlarda gömme olarak yapılmış, içine mum koyulan gözlerdir.
[5] APSİS: Geç dönem Bizans mimarisindeki yapıların doğu yönünde yapıların dışına doğru uzanan ay biçimindeki çıkıntıdır.
[6] NEMİKA TEYZE ; EŞEKÇİ Ali’nin karısı. Köyün ileri gelenlerinden. Aynı zamanda giderek azalan yaşlılardan. 2000 Yılında düzenlenen Mübadele İnsanlarının yanına giden kişilerden. Selanik’e ve Neo Efesos’a giden İLK Şirincelilerden. Çarşıda dantel satarak geçimini sağlayan, mavi gözlü yaşlı bir teyzemiz
[7] Küçük Asya’daki Yedi Kilise: “EPHESUS, SMYRNA, PERGAMUM, THYARTERİA, SARDİS, PHİLADELPİA ve LAODİCEA kentlerinde bulunan birbirine bağlı 7 adet kilise.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder